9 TÜRK DİLİ VE EDEBİYATI
     => 9 Türk Dili ve Edebiyatı Giriş Ünitesi
     => Güzel Sanatlar ve Edebiyat Test 1
     => Şiir Genel Test
     => Şiir Türleri Test 1
     => Şiir Türleri Testi 2
     => Sıfatlar
     => Sıfat Test 2
     => 9 Türk Dili ve Edebiyatı Şiir Ünitesi
     => Güzel Sanatlar ve Edebiyat Test 2
     => Söz Sanatları Testi
     => Kafiye ve Redif Testi 1
     => Kafiye ve Redif Testi 2
     => Nazım Biçimleri testi 1
     => 9 Türk Dili ve Edebiyatı Roman Ünitesi
     => Zamir Konu Anlatımı
     => Zamir test 1
     => Sıfat ve Sıfat Tamlaması Testi
     => Zamir Testi 3
     => Edat-Bağlaç-Ünlem Testi 1
     => Noktalama İşaretleri Testi 1
     => Yazım Kuralları Testi 1
     => İsim ve İsim Tamlaması Testi 1
     => Tiyatro Etkinlik Soruları
     => Tiyatro Test 1
     => TİYATRO KONU ANLATIMI
     => ZARF KONU ANLATIMI
     ZARF TEST 1
     9 Türk Dili ve Edebiyatı Hikaye Ünitesi
     Sıfat Test 1
     Zamir Testi 2
     İletişim Dil ve Kültür Testi
     Ses Bilgisi
     Ses Olayları Test 1
     ZARF TEST 2



EDEBİYAT ÇADIRI - 9 Türk Dili ve Edebiyatı Giriş Ünitesi


TÜRK DİLİ VE EDEBİYATINA GİRİŞ

 



GÜZEL SANATLAR İÇİNDE EDEBİYATIN YERİ

 

1.Sanatın Tanımı ve Özellikleri

Sanat, insanın duygu, düşünce ve hayallerini, somut ve soyut malzemelerle yaratıcı gücünü kullanarak kişiyi etkileyecek biçimde anlatmasıdır.

 

Güzel sanatlar ise insanların, dış dünyaya yönelik duygu, düşünce ve izlenimlerini çizgi, renk, biçim, ses, söz ve ritim gibi unsurlarla anlatması; edebiyat, müzik, resim, heykel, mimari ve tiyatro gibi faaliyetlerle insanda coşku ve hayranlık uyandırmasıdır.

İnsan maddi ihtiyaçlarının yanında manevi ihtiyaçlarını da karşılayabilirse kendini mutlu hisseder. Çünkü insan hem iç dünyasını hem de çevresini değiştirmek, geliştirmek ve güzelleştirmek isteyen bir varlıktır. İnsanın bunları yapabilmesi “estetik” kavramını tanımasına bağlıdır. Bu yüzden sanat, bir bakıma, insan için dünyayı güzelleştirmek, değiştirmek, anlamlı ve çekici kılmak için ortaya çıkmıştır.

 

Sanat eserinin özellikleri:

•Sanat eseri insanın ihtiyaçlarından doğmuş, insanla birlikte var olmuştur.

•Sanat eseri, insanın kendini ifade etme biçimlerinden biridir.

• Sanat eseri, dış dünyaya yönelik gözlemlerin yorumlanarak değiştirilmesi biçiminde ortaya çıkmıştır.

• Sanat eseri, sanatçının dünyasını, bakış açısını ve yorumunu yansıtır.

• Sanat eseri, her insan için farklı ve kendine özgü bir iletişim kurma aracıdır.

• Sanat eseri, taşıdığı anlamın dışında, okunduğu, duyulduğu ve izlendiği yerde insanda ikinci bir anlam ve yorum yaratarak iz bırakır.

•Sanat eseri açıklamaz, öğretmez; ancak mesajını, sezdirme, çağrıştırma, hissettirme yoluyla aktararak insanı düşünmeye yöneltir.

•Sanat eseri üretilirken de anlamlandırılırken de bireysel özellikler taşır, bu nedenle özgün ve biriciktir.

•İnsanda coşku ve hayranlık uyandırarak, estetik bakış açısı yaratır.

•Güzel sanatların insanın duygu ve düşünce dünyasını etkileme, yönlendirme ve değiştirme gücü vardır.

•Her sanat eseri tektir, aynı konuyu anlatan, seslendiren ya da resmeden yapıtlar birbirine benzemez; sanat eseri yaratıcısını, onun duygu ve düşüncelerini, anlatım tarzını yansıtır.

•Amaç doğrudan bilgi vermek, öğretmek olmasa da her sanat eserinin insanın duygu ve düşünce evrenine önemli ölçüde katkısı vardır.

•Sanat eserleri insanlığın ortak ürünüdür, tüm insanların ortak duygu ve düşüncelerine seslenerek, evrensel bir nitelik taşır.

•Sanatçı birçok yönden diğer insanlardan farklıdır; duyguları, düşünceleri, bakış açısı ve bunları ifade ediş şekliyle özel bir yeteneğe sahiptir.

Sanat, dış dünyanın, doğanın olduğu gibi aktarılması değildir. Bir doğa görüntüsü ile onu resmeden tablo arasında büyük farklılıklar vardır. Biri var olan bir gerçekliktir. Diğeri ise sanatçının yaratıcı gücü, algısı, yorumu ve anlatım tarzına göre yeniden şekillendirmesiyle ortaya çıkan gerçeklik, yani sanatın gerçekliğidir. Bundan da sanatın bireysel bir yaratım olduğu sonucu ortaya çıkar.

 

Güzel Sanatların Temel Nitelikleri

Güzel sanatların temel niteliklerini beş grupta toplayabiliriz:

 Güzellik             Etkileyicilik       Özgünlük

 Evrensellik       Yaratıcılık

 

Güzel Sanatların Sınıflandırılması:

A) İşitsel (Fonetik) Sanatlar (Sese, söze bağlı olan): Sese biçim

veren, malzemesi "ses" ve "söz" olan sanatlardır.  (Müzik, Edebiyat)

 

B) Görsel (Plastik) Sanatlar (Maddeye biçim veren): Plastik sanatlar, göze hitap eder.  (Mimari, Heykel, Resim, Kabartma, Hat, Tezhip, Minyatür)

 

C)Dramatik (Ritmik) Sanatlar (Harekete dayanan): Bu sanatların büyük bir bölümünde hareketle birlikte işitsel ve görsel ögeler kullanılır. Bu nedenle de bunların bazılarını fonetik sanatlar içinde de değerlendirebiliriz. Örneğin tiyatro, ne kadar harekete de dayansa edebiyata, dolayısıyla fonetik sanatlara bağlı bir türdür. Dramatik sanatlarda hem görsellik hem de ses vardır. Bu nedenle bu sanatları “karma sanatlar” başlığı altında da değerlendirebiliriz.

(Tiyatro, Dans, Bale, Sinema, Opera)

 

 

 

Sanat ve Zanaat

Sanat, yaratıcılığa ve düş gücüne bağlı olarak bir ürün ortaya koyma eylemidir. Sanat; insanlığın ortak değeridir, alıcısında güzellik duygusu, coşku ve hayranlık uyandırır. Sanatçı ise herkesten farklı duyan, düşünen ve gören kişidir; bunları kendi yaratıcı gücüyle, öznel yorumuyla yoğurarak alıcısına ulaştırandır.

Zanaat maddi ihtiyaçları karşılamak için yapılan, tecrübeyle gelişen, pratik bilgi ve el ustalığına bağlı bir eylemdir. Zanaatçı ise yetenek ve ustalık gerektiren bir işi yapıp üreterek sergileyen ya da satan kişidir. Zanaatçı, alanında hem bilgiye hem yeteneğe hem de deneyime sahip olan kişilere verilen addır.

 

Edebiyat - Güzel Sanatlar İlişkisi

Bütün güzel sanat dalları, insanda güzel duygular uyandırmak, insana coşku, heyecan, yaşama sevinci kazandırmak, insanın duygu ve düşünce dünyasını geliştirmek, zenginleştirmek gibi ortak amaçlar taşır. Ancak bunların kullandığı malzemeler ve ifade ediliş şekillerinde bazı farklılıklar vardır.

•Edebiyatın malzemesi dildir, bu nedenle edebiyat diğer güzel sanat dallarına göre daha soyut bir dal kabul edilebilir.

•Kolay taşınabilir olması, korunabilmesi, çoğaltılabilmesi açısından, edebiyat ürünlerinin geleceğe aktarılması, diğer güzel sanatlar dallarına göre edebiyatı avantajlı kılar.

•Edebiyat, güzel sanatların her dalında ürün veren sanatçıya kaynaklık eder. Çünkü edebiyat sayesinde düş gücünün sınırları zorlanır, soyut düşünme ve yaratıcı yetenek gelişir.

•Edebiyatın sinema ve tiyatroya doğrudan katkısı vardır. Birçok edebi eser, sinema ve tiyatroya uyarlanarak büyük beğeniler kazanmıştır.

 

Edebiyatın Özellikleri

Duyguları, düşünceleri, olayları ve durumları söz veya yazı ile güzel ve etkili bir biçimde anlatma sanatına edebiyat denir.  Edebiyat sanatı kullanılarak ortaya konan metinlere edebi metin denir.

•Edebiyatın amacı genel olarak bir konuya açıklık getirmek, bilgi vermek ya da bir düşüncenin doğruluğunu kanıtlamak değildir. Bu yönüyle edebiyat; tarih, felsefe ve fizik gibi bilim dallarından farklıdır.

• Edebiyat, kişinin düşünce dünyasından çok, duygu ve hayal dünyasına seslenir. Akla ve mantığa dayalı bilim dallarıyla edebiyatın farklı olan yanı budur.

• Edebiyat, alıcısına estetik bir tat vermeyi amaçlar, faydalı olmaya yönelmez.

•Edebiyat, alıcısında yeni zevkler, bakış açıları, yorum çeşitliliği ve imge zenginliği yaratarak onu yaşamın tekdüzeliğinden, donmuş - kalıplaşmış duygu ve düşüncelerden uzaklaştırır. Bu özellikler edebiyatın, estetik bir zevk vermenin yanı sıra farklı işlevlerinin de bulunduğunu gösterir.

• Edebiyatın kurmaca bir dünyası vardır. Yaşamın gerçeğinden alınsa da sanatçının iç gerçeğiyle yoğrulur, farklı bir gerçekliğe, edebiyatın gerçekliğine ulaşılır.

• Edebiyatta rastgele, çalakalem bir yaratma olmaz. Edebi eser planlı bir yapıdan oluşur.

• Edebiyat kendine özgü bir dil ve anlatım tarzı yaratır. Buna edebi dil denir. Edebî dil günlük konuşma dilinden farklı bir dildir.

•Edebiyat, yaratıcısının iç dünyasının ürünüdür. Her edebi eser, yaratıcısının izlerini taşır. Bu yönüyle de edebiyat özgünlüğe dayanır, edebi eser tektir, onun eşi ve benzeri bulunmaz.

•Bir söze ya da yazıya edebi değer katan şey üsluptur. Üslup (biçem) sanatçının dil ve anlatım tarzıdır.

 

EDEBİYATIN BİLİMLERLE İLİŞKİSİ

Edebiyatın konusu insandır, edebiyat insanların iç dünyalarına, ilişkilerine, doğal ve sosyal çevrelerine, toplum yaşamına, ekonomik, siyasi ve sosyal değişmelere ayna tutan güzel sanatlar dalıdır. Edebiyat hem bu yönüyle psikoloji, sosyoloji, tarih, felsefe ve coğrafya gibi bilim dallarıyla yakından ilişkilidir hem de anlatım biçimlerini ve dili araç olarak kullanan bütün bilim dallarıyla benzer özellikler taşır. Edebiyat, ürünlerini ortaya koyarken bu özelliklerden dolayı çeşitli bilim dallarıyla ilişki kurar.

 

Tarih: Geçmiş zamanlarda yaşayan insan topluluklarının her türlü faaliyetlerini yer ve zaman bildirerek, sebep-sonuç ilişkisi içinde anlatan bilim dalıdır. (Edebi eserler, tarih bilimi için belge niteliği taşır.)


Sosyoloji: Toplum ve insanın etkileşimi üzerinde çalışan bilimdir. Toplumsal (sosyolojik) araştırmalar, sokakta karşılaşan farklı bireyler arasındaki  ilişkilerden, küresel sosyal işleyişlere kadar geniş bir alana yayılmıştır. (Edebi eserler, toplum ile içli dışlıdır. Toplum eserlere yansır.)


Psikoloji: Davranışları ve zihinsel süreçleri inceleyen bilim dalıdır. Hem insanlar hem de hayvanlar üzerindeki çalışmaları kapsar. (Edebî eser, şair ve ya da yazarın iç dünyasında, ruhunun derinliklerinde yoğrulur, onun kişiliğini yansıtır.  Bu yönüyle o, psikolojiyi yakından ilgilendirir.)

 

 Felsefe: Varlık, bilgi, gerçek, adalet, güzellik, doğruluk, akıl ve dil gibi konularla ilgili genel ve temel sorunlarla ilgili yapılan çalışmalardır. (Edebî eserlerde işlenen düşünce sistemi, felsefenin metotlarıyla incelenir.)


Coğrafya: Özellikle belli bir olayı anlatan edebi eserlerde mekân (yer) kavramı vardır. Olaylar belli mekânlarda cereyan eder ve o mekânın (coğrafyanın) eserdeki kahramanlar üzerinde yarattığı etkiye yer verilir. Böylece edebiyat, coğrafya biliminden yararlanmış olur. Gezi yazısı gibi bazı metinler de belli bir çevreyi, coğrafyayı tanıtmak amacıyla yazılır, bu durumda da edebiyat, coğrafya bilimine katkıda bulunmuş olur.

 

Teknik İlişkisi: Bilim ve teknik insan yaşamını etkileyen, kolaylaştıran, değiştiren yenilikleri yaratır ve insanlığın hizmetine sunar. Değişen ve gelişen yaşam, insanı da değiştirir ve bu değişim, çağını anlatan edebi metinlere de yansır. Bir toplumun bilim ve teknoloji alanında ne kadar ilerlediğini o toplumun edebi metinlerine de bakarak anlayabiliriz. Ayrıca bilim alanında ve teknik alanda kaydedilen gelişmelerin bir kısmı edebiyatı doğrudan etkilemiştir. Örneğin matbaanın icat edilmesi, kitapların çoğaltılmasını kolaylaştırmış ve kitap daha çok insana ulaşmıştır, böylece teknoloji edebiyata katkı sağlamıştır. Edebiyat, düş gücüne dayanır, insanın hayal dünyasını geliştirir ve zenginleştirir. Bu da bazı buluşların yapılmasına kaynaklık eder, çünkü hayali işlemeyen insan yeni bir şey yaratamaz, teknolojide ve bilimde olan bazı buluşlar da önce hayal edilmiş, sonra gerçekleşmiştir. Edebiyatın da bu yönüyle bilim ve teknolojiye katkı sağladığı söylenebilir. Jules Verne "Ay'a Seyahat" romanını yazdığında tarih 1865'tir ve henüz Ay'a yolculuk gerçekleşmemiştir.


Not: Bir edebi eserin değişik bilim dallarından faydalanması, ona bilimsel bir özellik kazandırmaz.
Not: Edebi eserlerde hayal mevcuttur. Bu hayal, gerçekleşebilecek bir hayal olabilir.
Not: Bir edebî eser oluşturulurken bilimlerin verilerinden faydalanmak, eserin etkileyiciliğini arttırır.


Edebi Eser

Edebi eser, duygu, düşünce ve hayallerin insanda heyecan ve hayranlık uyandıracak şekilde ve estetik bir yapı içinde söylenmesi ve yazılması ile oluşan edebiyat ürünüdür.

 



 

Edebi eserler ile bilimsel eserlerin karşılaştırılması:

Edebi Eser

Bilimsel Eser

Özneldir. Sanatçının duyguları, sezgileri, hayalleri yapıta yansır.

Nesneldir. Bilim adamı duygularına, hayallerine yer vermekten kaçınır.

Gerçeklere dayansa da temelde kurgusaldır.

Gerçeğe yaslanır.

Duygu, hayal ön plandadır.

Akıl, mantık ön plandadır.

Yaratıcılığa, hayallere dayanır.

Araştırmaya, incelemeye, nesnel verilere dayanır.

Estetik zevk esastır.

Yararlılık esastır.

Güzele ulaşmak amaçlanır.

Doğrulara ulaşmak amaçlanır.

Sözcüklere yeni anlamlar yüklenir.

Sözcükler gerçek anlamında kullanılır. Terimlere yer verilir.

Çok anlamlılık vardır.

Anlam tek boyutludur.

Soyut kavramları işler.

Somut gerçekleri ele alır.



 

 

METİNLERİN SINIFLANDIRILMASI

Metinler, amaçlarına, hitap ettikleri kitleye, anlatım biçimlerine, gerçeklikle ilişkilerine göre sınıflandırılır. En yaygın ve geçerli sınıflandırma, metinleri “öğrenci metinler” ve “sanat metinleri” olmak üzere iki gruba ayırmaktır. Sanat metinlerine "edebi metin" de denir. Edebi metinler de edebiyatın kapsamına girer ve güzel sanatlar içinde değerlendirilir.

 

İfade Şekillerine Göre Sınıflandırma:
1-Manzum (Şiir)      2-Mensur (Düz Yazı)


Yazılış amaçları, hedef kitleleri, anlatım biçimleri, gerçeklikle ilişkileri bakımından Metinlerin Sınıflandırılması:


1-Öğretici Metinler:   

 

A-Tarihi metinler

B-Felsefi Metinler 

C-Bilimsel Metinler 

D-Gazete Çevresinde Gelişen Metinler:( -Makale  -Deneme  -Fıkra -Eleştiri  -Sohbet  -Röportaj-Mülakat-Haber Yazıları)
E-Kişisel Hayatı Konu Alan Metinler (  -Hatıra (Anı)  -Gezi Yazısı  -Biyografi  -Otobiyografi  -Mektup  -Günlük)


2-Sanatsal (Edebi) Metinler

 

A-Coşku ve Heyecanı Dile Getiren Metinler (Şiir)


B-Olay Çevresinde Oluşan Metinler


 a-Anlatmaya Bağlı Metinler: ( -Masal -Destan -Halk Hikâyeleri -Mesnevi -Manzum Hikâye -Hikâye –Roman)


 b-Göstermeye Bağlı Metinler (Tiyatro)


 >Geleneksel Türk Tiyatrosu: (  -Karagöz -Meddah -Orta Oyunu-Köy Seyirlik Oyunları)
 >Modern Türk Tiyatrosu: ( -Trajedi-Komedi-Dram)

 

Öğretici Metinler: Bir konuya açıklık getirmek, bilgi ve haber vermek, kanıları değiştirmek, yönlendirmek, düşündürmek, uyarmak gibi amaçlarla yazılan metinlere öğretici metin denir.

 

Özellikleri:

 

*Bu metinlerde çoğu kez doğruluğu herkesçe kabul edilebilir, kanıtlanabilir nitelikte olan nesnel yargılar kullanılır. *Sözcükler bilinen anlamlarıyla yani gerçek anlamlarıyla kullanılır.

*Öğreticilik esas alındığı için anlaşılır ve yalın bir dil kullanılır.

*Sanatlı sözlere, mecazlı anlatımlara başvurulmaz.

*Dil, bilgi vermek amacıyla, göndergesel işleviyle kullanılır.

*Bir konuda bilgi vermek, okura konuyu öğretmek amacıyla yazıldığı için konu ile ilgili terimler kullanılır.

*Değişik anlamalara ve farklı yorumlara yol açabilecek ifadeler kullanılmaz, okunduğunda herkes aynı şeyi anlar.

*Dil dışı ögeler (grafik, plan, çizgi vb.) kullanılabilir.

*Alanında geniş bir bilgi birikimine sahip kişilerce yazılır, metin kolay anlaşılacak şekilde düzenlenir.

*Üslup kaygısı yoktur.

 

Sanatsal (Edebi) Metinler: Edebiyat (yazın) sanatının kurallarından, dil ve anlatım özelliklerinden yararlanılarak oluşturulan metinlere edebî (sanatsal) metin denir.

 

Edebi Metinlerin Özellikleri:

*Edebi metinler, sanat amacıyla üretilir.

*Edebi metinlerde sezdirme, hissettirme ve çağrıştırma ön planda tutulur.

*Edebi metinlerde dilin şiirsel işlevinden yararlanılır.

*Edebi metinlerde imgeler oluşturulur, kurmaca dünyalar yaratılır.

*Edebi metinlerin göndergesi (ana düşüncesi) kendi içindedir.

*Edebi metinlerde tek değil, çok anlamlılık vardır.

*Edebi metinler her okunuşunda, izlenişinde ya da duyuluşunda yeniden kurulur.

*Edebi metinler kişisel bakış açısıyla oluşturulur, öznel yargılar taşır.

*Edebi metinler özenle kullanılmış, işlenmiş bir dille yaratılır.

*Edebi metinler, yazıldıkları dönemi yansıtır.

*Üslup kaygısı vardır.

 

KİTAP KORKUSU (Öğretici metin örneği)

Kitaptan niçin korkarlar? Bunu bir türlü anlayamadım. Kitaptan korkmak, insan düşüncesinden korkmak, insanı kabul etmemektir. Kitaptan korkan adam, insanı mesuliyet hissinden mahrum ediyor demektir. "Bırak, senin yerine ben düşünüyorum!" demekle, "Falan kitabı okuma!" demek arasında hiç bir fark yoktur. İnsanoğlu her şeyden evvel mesuliyet hissidir ve bilhassa fikirlerin mesuliyetidir. Ondan mahrum edilen insan, kendiliğinden bir paçavra hâline düşer.

Şüphesiz insanı korumamız lâzım gelen vaziyetler vardır. Fakat bu vaziyetler daha ziyade ferdin kendi dışındaki vaziyetlerdir. Bir insanı kendi içinde, düşüncesinin mahremiyetinden korumağa hakkımız yoktur. Ortaçağ'dan bugüne kadar gelen zaman içinde insanlığın belki en büyük kazancı bu basit hakikati kendisine mal etmesidir.

(Ahmet Hamdi Tanpınar, Yaşadığım Gibi, s. 58-59)

 

 

TOROS DAĞLARI(Edebi metin örneği)

Toros dağlarının etekleri ta Akdeniz’den başlar. Kıyıları döven ak köpüklerden sonra doruklara doğru yavaş yavaş yükselir. Akdeniz’in üstünde daima, top top ak bulutlar salınır. Kıyılar dümdüz, cilâlanmış gibi düz killi topraklardır. Killi toprak et gibidir. Bu kıyılar saatlerce içe kadar deniz kokar, tuz kokar. Tuz keskindir. Düz, killi, sürülmüş topraklardan sonra Çukurova’nın bükleri başlar. Örülmüşçesine sık çalılar, kamışlar, böğürtlenler, yaban asmaları, sazlarla kaplı, koyu yeşil, ucu bucağı belirsiz alanlardır bunlar. Karanlık bir ormandan daha yabani, daha karanlık! Biraz daha içeri, bir taraftan Anavarza’ya, bir taraftan Osmaniye’yi geçip İslahiye’ye gidilecek olursa geniş bataklıklara varılır. Bataklıklar yaz aylarında fıkır fıkır kaynar. Kirli, pistir. Kokudan yanına yaklaşılmaz. Çürümüş saz, çürümüş ot, ağaç, kamış, çürümüş toprak kokar. Kışınsa duru, pırıl pırıl, taşkın bir sudur. Yazın otlardan, sazlardan suyun yüzü gözükmez. Kışınsa çarşaf gibi açılır. Bataklıklar geçildikten sonra, tekrar sürülmüş tarlalara gelinir. Toprak yağlı, ışıl ısıldır. Bire kırk, bire elli vermeğe hazırlanmıştır. Sıcacık, yumuşacıktır. Üstleri ağır kokulu mersin ağaçlarıyla kaplı tepeler geçildikten sonradır ki, kayalar birdenbire başlar. İnsan birden ürker. Kayalarla birlikte çam ağaçları da başlar. Çamların birer billur parıltısındaki sakızları buralarda toprağa sızar. İlk çamlar geçildikten sonra, gene düzlükler vardır. Bu düzlükler boz topraktır. Verimsiz, kıraç… Buralardan Toros’un karlı dorukları yanındaymış, elini uzatsan tutacakmışsın gibi gözükür. Yaşar Kemal (İnce Memed)

 



TÜRK EDEBİYATININ DÖNEMLERİ

1) İSLAMİYETTEN ÖNCEKİ TÜRK EDEBİYATI (Destan Dönemi)

a) Sözlü Edebiyat
b) Yazılı Edebiyat

2) İSLAMİYETİN KABULÜNDEN SONRAKİ TÜRK EDEBİYATI (Dini Dönem)

a) Divan Edebiyatı
b) Halk Edebiyatı

3) BATI TESİRİNDEKİ TÜRK EDEBİYATI (Modern Dönem)



Türk edebiyat tarihinin üç ana döneme ayrılarak incelenmesinin en önemli nedeni Türk milletinin toplumsal, siyasi, idari, askerî, sivil, ekonomik vb. gerçeklerinde değişiklikler yaratan çok önemli olayların yaşanması ve bu olayların etkilerinin uzun yıllar devam etmesidir. Söz konusu alanlarda önemli değişikliklerin yaşanması sonucunda toplumdaki duygu, anlayış ve zevklerde de çok önemli değişiklikler olmuş, bir bakıma yeni zihniyetler etrafında toplum yeniden şekillenmiş ve var olmuştur.

Yüzlerce yıllık süreçleri kapsayan bu dönemlerin her biri kendi içinde bir bütünlük gösterir. Bu dönemlerin her biri, şairlerin ve yazarların aynı zihniyet dünyalarının etkisinde kalarak bazı yönlerden birbirine benzeyen eserler ürettikleri zaman dilimleridir.



 

DİL-KÜLTÜR İLİŞKİSİ

 

        Dil, insanlar arasında iletişimi sağlayan doğal bir araçtır. Kültür ise bir milletin tarih boyunca ortaya koyduğu ve kuşaktan kuşağa aktardığı her türlü maddi ve manevi özelliklerdir. Kültür, bir toplumun kimliğidir, onu diğer toplumlardan ayıran değerlerdir.

        Dil her şeyden önce sosyal ve millî bir varlıktır. Dil bazı insanların veya zümrelerin değil, bütün milletin ortak malıdır. Bir milleti ayakta tutan, bireyleri birbirine bağlayan, sosyal yaşamı düzenleyen ve devam ettiren, millî şuuru besleyen bir unsur olarak dilin kültür yaşamında oynadığı rol çok büyüktür.

       Dil öncelikle kültürel unsurların ortaya çıkması için ortam hazırlar. Kültür ve sanat etkinliklerinin çoğu dille gerçekleştirilen etkinliklerdendir. Dil, kültür öğelerinin korunmasına imkân sağlar. Kültür öğeleri dil yardımıyla kayda geçirilir. Dil yoluyla yaygınlaşır.

Dil, bir kültür aktarıcısı, bir kültür taşıyıcısıdır. Bir milletin tarihi, değer ölçüleri, folkloru, müziği, edebiyatı, bilimsel birikimi, dünya görüşü o milletin kültürünün birer parçasıdır. Bütün bu ortak değerler dil aracılığıyla gelecek kuşaklara aktarılır. Kültürel değerler yüzyılların süzgecinden süzüle süzüle kelimelerde, deyimlerde sembolleşerek hep dil hazinesine akıtılmakta, özünü orada saklamakta ve gelecek kuşaklara intikal etmektedir. Gelenek ve görenekler, dünya görüşü, din, sanat, tarih vb. dil sayesinde nesilden nesile aktarılmaktadır. Kültür, bu sayede kesintiye uğramadan varlığını devam ettirmektedir.

        Toplumlar yüzyıllar boyu maddi ve manevi alanda, kültürel değere sahip olan çok sayıda eser üretmişlerdir. Bu eserler gelecek kuşaklara dil sayesinde aktarılır. Örneğin İslamiyet’ten önceki döneme ait olan ve Türk kültürünün önemli bir parçası olan destan, koşuk, sagu, savlar, Orhun Yazıtları dil sayesinde günümüze dek yaşamışlardır. Kişiyi nasıl, inançları ayakta tutuyorsa bir milleti de dünya milletleri arasında ayakta tutan, ona canlılık veren kültür değerleridir. Kültüre dinamizm kazandıran unsur ise dildir. Dil olmazsa kültür durağanlaşır, canlılığını yitirir. Bu bakımdan dil bir milletin ruhu gibidir. Ruh gidince ceset işe yaramaz.

Dil ile kültür arasındaki ilişkiyi özetleyecek olursak:

  • Dil ile kültür birbirini tamamlayan ayrılmaz bir bütündür.
  • Kültür ve dil bir milletin en önemli ortak özelliklerindendir.
  • Kültür ve dil, toplumu oluşturan bireylerin iletişiminde önemli rol oynar.
  • Bir toplumun oluşmasında ve ayakta kalmasında ortak dil ve kültürün önemli bir payı vardır.
  • Hem dilin hem de kültürün kendine özgü kuralları ve özellikleri vardır.
  • Dil ve kültür geçmiş ile gelecek arasında bir köprü vazifesi görür.
  • Kültür ve dil bir toplumun yaşayış biçiminden önemli izler taşır.
  • Dil ve kültür bir toplumun oluşmasında ve varlığını sürdürmesinde önemli etkendir.

 

 

DİLİN ÇEŞİTLİ KULLANIMLARI:

Lehçe: Bir dilin, tarihî gelişim sürecinde, bilinen dönemlerden önce o dilden ayrılmış ve farklı biçimde gelişmiş kollarına lehçe denir. Lehçeler ana dilden ses, şekil ve kelime bakımından büyük ayrılıklar gösterir. Coğrafi değişmeler ve kültürel farklılaşmalar bu ayrılmada önemli rol oynamıştır. Örneğin, Türk dilinden bilinmeyen bir dönemde ayrılan Yakutça ve Çuvaşça, Türkçenin iki ayrı lehçesidir.

 

Şive: Bir dilin tarihin bilinen dönemlerinde ayrılan kollarıdır. Ayrılıklar, lehçede olduğu kadar keskin değildir. Değişiklik yapıda değil, daha çok, sesletim sistemindedir. Türkiye Türkçesinde “Yeni yılınız kutlu olsun.” denirken, Özbek şivesinde “Yangi yilingiz kutli bolsin.” denir. Türkmen, Kırgız, Azerbaycan vb. Türkçenin şiveleridir.

 

Ağız: Bir ülke içinde aynı dilin farklı konuşma şekillerine ağız denir. Ağız, yörelere göre söyleyiş farklılıklarıdır. Bu farklılıklar yalnızca söyleyişte görülür, yazılış aynıdır. Türkiye Türkçesinin konuşulduğu Anadolu’da “Karadeniz Ağzı, Konya ağzı, Sivas ağzı, Denizli ağzı” gibi ağızlar vardır.

 

Argo: Bir dilin parçası olmakla birlikte, toplumun belli bir çevresi tarafından kullanılan, kendine özgü sözcük, deyim ve deyişlerden oluşan özel dile argo denir. Genelde toplumun alt tabakalarında, yeraltı dünyasında, kapalı topluluklarda, göçmenlerde, eğlence ve futbol dünyasında, bazı İnternet sitelerinde kullanılan argo, hemen her ülkede aydın kesim arasında da tutunabilmektedir. Örneğin “avantacı” sözcüğü, “bedavacı” anlamıyla; “bayılmak” sözcüğü “vermek, ödemek” anlamıyla toplumun hemen hemen her kesiminde argo olarak kullanılmaktadır.

Argo, uydurma bir dildir. Argoda kelimelerin anlamı örtüktür. Kelimeler bozulur, yabancı sözcüklerle birleştirilir, onlara yeni anlamlar yüklenir. Argo daha çok, mizah ve küfürlü söyleyişlerde kullanılır.

 

Başaramamak

Çuvallamak

Yakalamak

Enselemek

Alay etmek

Gır gır çekmek

Çalışmak

İneklemek

Hedefi vuramama

Karavana

Çalmak

Araklamak

 

Jargon: Belli bir meslek grubundan olan, belli bir uğraş veya ilgiyi paylaşan kişilerin kullandığı, teknik terimlerin çokça yer aldığı dildir. Bir topluluk içinde yer alan üyelerin sıkça kullandıkları düşünceleri kısaca anlatabilmek için geliştirilmiştir. Topluluk dışındakiler söylenenleri anlamazlar.

 

Çocuk ex oldu.

Ex: Ölmek

Annesi analjezik aldı.

Analjezik: Ağrı kesici

Kız diyabet tedavisi alıyordu.

Diyabet: Şeker hastalığı

Ayşe gastritten çok çekti.

Gastrit: Mide iltihabı

Doktor raporda lumbalgo yazmıştı.

Lumbalgo: Bel ağrıs

 

Standart dil (Yazı Dili): Kuralları sözlüklerde ve yazım kılavuzlarında tespit edilmiş; eğitim, hukuk, basın yayın alanları ile resmî yazışmalarda kullanılan, işlev ve geçerlilik alanı geniş, sosyal sınıf ve yerel iz taşımayan dil türüdür. Kısacası bir ülkede kullanılan ortak yazı dilidir. Türkçe için standart dil, İstanbul Türkçesini esas alan yazı dili üzerine kurulmuştur. Resmi dil de denir.

 

Konuşma dili: Günlük hayatta diğer insanlarla konuşurken kullandığımız dildir. Bu dil, doğal olduğu için konuşurken cümlemizin kurallı olup olmadığına, kelimelerin doğru sıralanıp sıralanmadığına, söyleyişin doğru olup olmadığına pek dikkat etmeyiz. Bu sebeple zaman içinde, bölgeden bölgeye değişen birtakım söyleyiş farklılıkları ve kelime farklılıkları ortaya çıkar. Bu farklılıkların tarihî süreç içinde, bölgelere göre geçirdiği maceradan o dilin lehçeleri ortaya çıkar.

 

Konuşma Dili ve Yazı Dili Arasındaki Farklar :

– Bir ülkede bir yazı dili varken birden fazla konuşma dili vardır.
– Konuşma dili doğaldır yazı dili yapma bir dildir.
– Yazı dilinde kurallar varken konuşma dilinde yoktur.
– Yazı dilinin kullanım sahası konuşma diline göre daha geniştir.
– Konuşma dili günlük hayatta farklılık gösterirken yazı dili göstermez.

-Konuşma dilinde ses tonu, jest ve mimikler de kullanılır; yazı dilinde bu imkan yoktur, noktalama işaretleriyle bu yapılmaya çalışılır. Vs.

 

 

Türklerin Kullandığı Alfabeler: Türkçe, tarihî gelişimi içinde pek çok farklı alfabeyle yazılmış ve okunmuştur. Bu alfabeler sırasıyla şunlardır: Göktürk, Uygur, Arap ve Latin alfabesi. Bunların yanı sıra Orta Asya’daki bazı Türk devlet ve toplulukları Kiril alfabesini kullanmaktadır.

 

İLETİŞİM

Duygu, düşünce ve isteklerin yazı, konuşma ve görsel-işitsel akla gelebilecek her türlü araçla aktarılmasına iletişim denir.

İLETİŞİMİN ÖĞELERİ:

Kaynak(Gönderici) : Duygu düşünce ve isteğin aktarılmasında sözü söyleyen kişiye denir. 
Alıcı: İletilen sözü alan kişiye denir.
İleti (Mesaj) : Gönderici ile alıcı arasında aktarılan duygu, düşünce ya da isteğe denir.

Şifre (Kod):İletişimdeki iletiler şifrelenerek aktarılır. Gönderici, iletisini konuşmanın yanı sıra yazıyla, resim çizerek, rakamlarla ya da hareket yaparak anlatmayı da deneyebilir. İşte bu tür iletişim şekillerine “şifre” denir.

Filtre: Filtre, alıcının iletiyi kendine göre yorumlama biçimidir.

Kanal(Araç) : Gönderici ile alıcı arasındaki iletinin gönderilme şekline denir.
Bağlam(Ortam): İletişimin gerçekleştiği yere denir.
Dönüt(Geri bildirim) :Alıcının göndericiye verdiği tepkiye (cevaba) denir.

                  

                      BAĞLAM

Verici  -  Kod  -  Mesaj  -  Kanal  -  Alıcı

                       Dönüt


Örnek Metin 1:

Anafartalar Anadolu Lisesinin başarılı kız öğrencilerinden Hilal ile Ülkü, vatsap üzerinden mesajlaşmaktadır. Hilal Ülkü’ye, ‘‘Karmaşık sayılarla ilgili soruyu nasıl çözdün? ’’ şeklinde bir soru yöneltir. Bu soruyu sormanın altında karmaşık sayıları öğrenme amacı vardır. Bu soruya Ülkü vatsaptan şöyle cevap verir: ‘‘Karmaşık sayılar konusunda bazı özellikler var onları bilseydin soruyu yapardın.’’

 

Gönderici:

Mesaj:

Alıcı:

Şifre:

Bağlam:

Kanal:

Filtre:

Dönüt:

 

Örnek Metin 2:

Sokakta karşılaşan Bozkurt ve arkadaşı Oğuz Kağan arasında şöyle bir konuşma geçer:

Bozkurt:

- Selamünaleyküm Oğuz Kağan! Akşam sinemaya gelir misin, bizimle?

Oğuz Kağan:

- Aleykümselam Bozkurt! Teşekkür ederim ama gelemem, akşam teyzemlere gideceğiz.

Gönderici:

Mesaj:

Alıcı:

Şifre:

Bağlam:

Kanal:

Filtre:

Dönüt:

 

İLETİŞİM NİÇİN GEREKLİDİR?
Kişi, sosyal çevrede sağlıklı ve mutlu bir yaşam sürmek için iletişim kurmak zorundadır.
İletişim hayatın vazgeçilmez bir gereğidir.
Ruhsal ve bedensel ihtiyaçlarımızı gidermek için iletişim gereklidir.
Toplumsal yasa ve kuralları sağlıklı bir şekilde işletebilmek için gereklidir.

 

İLETİŞİMDE GÖNDERİCİ, ALICI VE İLETİ İLİŞKİSİ

İletişim kısaca, “gönderici” tarafından “ileti’nin bir “şifre” aracılığıyla, bir “iletişim kanalıyla “alıcı “ya gönderilmesiyle oluşur. Şifrelenmiş mesajı alan ve çözen alıcı, mesajı taşıyan sembolleri algılayıp onlara anlam vererek iletişimi sonlandırır ya da kendisi bir mesaj göndererek bu sefer gönderici konumuna geçer. İletişim bu şekilde devam eder.

İletişim sözlü, yazılı ve sözsüz olarak gerçekleşebilir.

 

DİLİN İŞLEVLERİ
1-Göndergesel İşlev
: Daha çok bilgi vermek maksadıyla yazılan metinlerde kullanılır.
Dilin, bilgiyi olduğu gibi aktarma işlevine göndergesel işlev denir.
Örnek:
"Fatih Sultan Mehmet,29 Mayıs 1453 Salı günü İstanbul'a girdi."


 

2-Heyecana bağlı İşlev: Gönderici mesajı heyecan ve duygularını dile getirmek maksadıyla meydana getirmişse dil "Heyecan" işlevinde kullanılmıştır.
Örnek:
"Aman Allah'ım! Bir insan bunu nasıl yapar?"
"Çabuk olun, bir an evvel yetişmeliyiz.!"


3-Alıcıyı Harekete Geçirme İşlevi: Harekete geçirme işlevi de diyebiliriz. Bu daha çok emir kipindeki cümlelerde meydana gelmektedir.

Örnek:
"Kitabını aç, oku."
"Öğrenciler bahçede toplansın."


4-Kanalı Kontrol İşlevi: Mesaj, kanalın, mesajı iletmeye uygun olup olmadığını öğrenmek maksadıyla meydana getirilmişse kanalı kontrol işlevinde kullanılmıştır. Kısacası soru cümlelerine kanalı kontrol işlevi diyebiliriz.

Örnek:
"Kitaptaki soruları cevapladınız mı?"
"Bahçedeki dişbudak ağacını gösterebilir misiniz?"


5-Şiirsel(Sanatsal) İşlev: Mesajın iletisi kendinde ise dil şiirsel işlevinde kullanılır. Gönderici alıcıda istediği etkiyi yaratabilmek için özgün bir söyleyiş ortaya koyar, sözcüklere yeni anlamlar yükler.
Örnek:
Akşam ,yine akşam,yine akşam;
Bir sırma kemerdir suya baksam.
Akşam,yine akşam,yine akşam;
Göllerde bu dem bir kamış olsam. Ahmet Haşim


6-Dil Ötesi İşlev: Mesaj, dille ilgili bilgiler vermek için oluşturulmuşsa “dil ötesi işlev”denir.
Örnek: "Dilek ve zaman ekleri fillere getirilir."

NOT: EDEBİ METİNLERDE DİLİN BİRKAÇ İŞLEVİ BİRLİKTE KULLANILABİLİR.

 

 

YAZMA SÜRECİ

 

1. Hazırlık

a) Hazırlık aşamasında öncelikle yazılacak metnin konusu, amacı, hedef kitlesi ve türü belirlenir. Belirlenen konunun iyi sınırlandırılmış olması yazmayı kolaylaştırır. Konuyu sınırlandırmak için konunun hangi yönünün ele alınacağı açıkça belirlenmelidir. Yazılacak metnin türünün belirlenmesi de bu aşamada oldukça önemlidir çünkü yazılacak yazı, türün temel yapı unsurlarını taşımalıdır.

 

b) Hazırlık aşamasında ikinci olarak metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olaylar belirlenir.

 

2. Planlama

 

a) Yazının planlanmasında öncelikle metnin ana düşüncesi/iletisi belirlenir. Her yazı bir ana düşünce veya ileti etrafında gelişir. Bu ana düşünce yazının merkezidir ve bütün diğer düşünceler onun çevresinde gelişir.

 

b) Planlama aşamasında ana düşünceyle/iletiyle bağlantılı yardımcı düşüncelerin belirlenmesi ve sıralanması gerekir. Bunların ana düşünceyi destekleyen veya geliştiren yardımcı düşünceler olmasına dikkat edilmelidir.

 

c) Yardımcı düşünceleri destekleyen düşünceyi geliştirme yollarının belirlenmesi, planlanma aşamasının son basamağını oluşturur.

3. Taslak Metin Oluşturma

Yazı planına uygun biçimde metin yazma, sürecin üçüncü aşamasını oluşturur. Taslak metin, daha önce belirlenen ana düşünce, yardımcı düşünce ve düşünceyi geliştirme yolları doğrultusunda oluşturulur. Taslak metin oluşturulurken farklı cümle yapılarının kullanılması metni hem anlam hem de yapı açısından zenginleştirecektir. Örneğin bir durum anlatılıyorsa isim cümleleri, olay anlatılıyorsa fiil cümleleri daha sık kullanılır.

4. Düzeltme ve Geliştirme

Taslak metni, açıklık, yalınlık, duruluk; paragraflar arası ilişki ve tutarlık; yazım, noktalama, sayfa düzeni vb. açılardan gözden geçirme ve düzeltme, yazma sürecinin önemli bir aşamasını oluşturur. Bu aşamada kelime tercihleri, metnin bağlamı dikkate alınarak yeniden değerlendirilir ve yazıdaki anlatım bozuklukları düzeltilir. Ayrıca metnin yazım, noktalama, sayfa düzeni ve okunaklılık açısından da bu aşamada değerlendirilmesi ve varsa yanlışlıkların giderilmesi gereklidir.

5. Metni Paylaşma

Yazılan metnin öğretmen, arkadaş veya aile üyeleriyle paylaşımı ve onların yazı hakkındaki değerlendirmelerinin alınması yazma sürecindeki son aşamayı oluşturur. Yazılan yazılar; sınıfta yüksek sesle okunarak, okul panosunda sergilenerek, elektronik ortamlarda veya çeşitli dergilerde basılarak da okurlarla paylaşılabilir. Paylaşım aşamasında dikkat edilmesi gereken en önemli nokta, üretilen ve paylaşılan metinlerin hukuki ve ahlaki sorumluluğun bilincinde hareket edilmesidir. Bu bakımdan her metnin sorumluluğu, kendisini yazan ve paylaşan kişiye aittir. Bu sorumluluğun üstlenilmesi aynı zamanda ahlaki ve hukuki bir gerekliliği de beraberinde getirir.

 

Hazırlık Aşamasında Yapılacak Uygulamalar

Hazırlık, yazma sürecinin ilk ve en önemli aşamasıdır. Bu aşamada yazılacak konu, yazının amacı, hedef kitlesi ve türü belirlenir. Burada belirlenenler, yazının bütün özelliklerini etkileyeceği için bu aşama iyi planlanmalıdır. Hazırlık aşamasında metinde kullanılacak düşünce, bilgi ve olayların belirlenmesi için şu yollar kullanılabilir:

                a)Beyin fırtınası: Bu teknik, bir konu hakkındaki kavram, fikir veya çağrışımların herhangi bir süzgeçten geçirilmeden açığa çıkarılmasını amaçlar. Özgürce ortaya konulan fikir, düşünce veya hayaller bir yere yazılır. Konuyla doğrudan ilgili olanlar birbiriyle ilişkilendirilerek farklı ve yaratıcı olanlar seçilir. Genellikle bir grupla uygulanan bu teknikte ana konuyla ilgili çok sayıda fikrin ve bilginin ortaya konulması önemlidir. Söz gelişi, "hayal kurmanın bilimsel buluşlardaki önemi" hakkında bir yazı yazmaya karar verdiniz. Sınıfınızda beyin fırtınası yoluyla bu konuyu genişletmek ve bununla ilgili yaratıcı fikirleri ortaya çıkarmak istiyorsunuz. Bir arkadaşınızı yönetici olarak seçiniz. Yöneticiniz belirlenen konuyla ilgili herkese sırayla söz vererek onların söylediklerini tahtaya yazar. Ortaya çıkan fikirler gruplandırılır. Son aşamada ise yazma konusu ile doğrudan ilgili olan fikirler bir sıraya konularak diğer aşamalara geçilir.

                b)Kavram ağı oluşturma: Bir konu veya kavram ile ilgili anlamsal çerçevenin belli bir düzen içerisinde oluşturulması ve görsel hâle getirilmesidir. Kavram ağları konuyla ilgili önceki bilgilerin harekete geçirilmesini, kavramlar arasında yeni ilişkilerin kurulmasını ve mevcut bilgilerin düzenlenmesini sağlar. Söz gelişi "hayal" kavramı hakkında şöyle bir kavram ağı oluşturulabilir:

HAYAL: (kişiye özgü, özgürlük, yaratıcılık, buluş…)

                c)Araştırma yapma: Bir konu hakkında, görsel, işitsel ve yazılı kaynaklardan gerekli bilgilerin toplanmasıdır. Araştırma yaparken dikkat edilecek en önemli nokta, konuyla ilgili gereksiz bilgilerin ayıklanması ve elde edilen bilgilerin güvenilirliğinin kontrol edilmesidir. Yazı yazılacak konuyla ilgili derlenen bilgiler belli bir sıraya konularak yazıya geçirilmelidir.

ç) Tartışma: Üzerine yazı yazılacak konunun farklı yönleri hakkında birden fazla düşünce veya yaklaşımın bir arada değerlendirilmesidir. Tartışmada herkesin fikrine saygı duyulmalı, konuyla ilgili farklı yönlerin ortaya çıkarılması sağlanmalıdır. Tartışırken ikna edici bilgi ve fikirlerin ortaya konulması, yazılacak konu hakkında bir sınırlandırma yapılabilmesinin önünü açar.

                d)Gözlem: Belli bir konuda kişinin çevresindekileri veya belirlediği bir olayı çeşitli yöntemlerle izlemesidir. Gözlem yapılacak konu, durum veya olayla ilgili belirlenen bazı noktaların izlenmesi sonucunda pek çok bilgi edinilir ve bunlar belli bir düzen içinde kaydedilir.

                e)Görsellerden yararlanma: Belirli bir konu hakkındaki fotoğraf, resim veya farklı görsel ögeler yazıya hazırlık aşamasında incelenebilir. Bunlar, konu hakkında bize yeni bakış açıları sunduğu gibi yaratıcı fikirlerin ortaya çıkmasına da yardımcı olabilir.

 

 

PARAGRAF VE ÖZELLİKLERİ

Bir yazının hazırlık aşamasında, yazılacak konu ile ilgili farklı teknik ve yöntemlerle çeşitli bilgiler edinilir veya düşünceler belirlenir. Elde edilen bu bilgi veya düşünceler belli bir sıraya konulduktan sonra konuyla ilgili paragrafların planlanması gerekir. Paragraf, kendi içinde bir anlam bütünlüğü taşıyan yazı parçasıdır. Bu yazı parçaları metin denen bütünü oluşturarak yazının düzenli bir akışa ulaşmasını sağlar. Bu bakımdan paragraf ve yapısı ile ilgili bilgilerin kazanılması ve uygulanması gereklidir.

 

İşlevlerine Göre Paragraflar:

Yazının anlam birimlerinden olan paragraf, bir metin gibi kendi içinde anlamsal bir bütünlüğe ve yapıya sahiptir. Her paragraf belirlenen konunun bir yönünü ele alır ve konuyla ilgili başka bir düşünceye geçildiğinde yeni bir paragraf kurulur. Metin içindeki işlevlerine göre paragraflar giriş, gelişme ve sonuç paragrafları olarak üç grupta incelenebilir.

 

Giriş paragrafı, genellikle üzerinde durulacak kavram veya konuyla ilgili genel bir cümleyle başlar. Konuyla ilgili üzerinde durulacak noktalar sonraki cümlelerde hissettirilir. Bu paragraflarda konuyla ilgili kesin yargıları içeren cümleler yer almaz. Bir paragrafa başlamanın çeşitli yolları vardır. Konuyla ilgili bir soru sorularak, ele alınan konu veya kavramın tanımı yapılarak, herhangi bir olay veya küçük hikâye anlatılıp veya daha farklı biçimlerde paragrafa başlanabilir.

 

Gelişme paragrafı, girişte ortaya konulan düşünce, bilgi veya olayların açıklandığı bölümdür. Bu tür paragraflarda konuyla ilgili örnek, deneyim veya çeşitli bilgilere yer verilebilir. Gelişme paragrafı, ele alınan konunun farklı yönlerini ortaya koyduğu için birden fazla olarak planlanabilir. Çünkü uzun yazılarda veya konunun ayrıntılı olduğu metinlerde yeni bir düşünce için yeni bir paragrafa geçmek yararlı olacaktır.

 

Sonuç paragrafı, yazının bir sonuca bağlandığı bölümdür. Sonuç paragrafları genellikle gelişme paragrafında ortaya konanları bir yargıya bağlama işlevi görür. Bu paragraf, gelişme paragrafına göre oldukça kısa olmalıdır. Kısa ve etkili cümlelerin yer aldığı sonuç bölümleri yazının niteliğini artırır.

Her paragraf belli bir düşünce etrafında kurulur. Bu düşünce başka yardımcı düşüncelerle desteklenir.

 

PARAGRAFIN YAPISI

Paragrafı oluşturan cümlelerin her birisinin kendine özgü yeri vardır. Bir paragrafın ilk cümlesi ile son cümlesi aynı nitelikleri taşımaz. Ayrıca paragrafı oluşturan cümleler birbirleriyle hem yapı hem de anlam bakımından bir ilişki içerisindedir. Bu cümleler bir yargıyı birbirlerine bağlı olarak anlatır.

 

GİRİŞ BÖLÜMÜ: Genelde tek cümleden oluşan giriş bölümünde parçada anlatılacak konu verilir.
Giriş cümlesi bağımsızdır. Diğer cümleler giriş cümlesine biçimce ve anlamca bağlıdır. Kendinden önce de bir cümle varmış gibi bir izlenimi uyandırmamalıdır. Bu yüzden giriş bölümü cümlesinde, sanki giriş cümlesinden önce bir cümle varmış anlamını verebilecek olan “bu yüzden, bundan dolayı, kaldı ki, yine de, ama, fakat, oysa, çünkü, bunun için, ise, de …” gibi bağlayıcı ifadeler yer almaz.

GELİŞME BÖLÜMÜ: Giriş cümlesinden sonra gelen ve onu açıklayan, girişte belirtilen konunun ayrıntılarıyla ele alındığı bölümdür. Düşüncelerin açıklanması, anlaşılır hale gelmesi, yerine göre ispatlanması için tasvir, öyküleme, örneklendirme, tanık gösterme, karşılaştırma, açıklama gibi değişik tekniklerden yararlanılır.

 

SONUÇ BÖLÜMÜ: Gelişme bölümünde anlatılan olay, düşünce ya da duyguların bir sonuca bağlandığı bölümdür. Bazen ana düşünce sonuç bölümünde verilebilir.
Sonuç bölümünde “sonuç olarak, özetle, bundan dolayı, kısaca…” gibi bağlayıcı ifadeler bulundurabilir.

 

Örnek: (Giriş)“Günlük yaşamımızda kullandığımız birçok madde sağlığımızı tehdit ediyor. (Gelişme)Öyle ki soluduğumuz havadan, yediğimiz yemeklerden bile vücudumuza bol miktarda zehirli kimyasal maddeler giriyor. Arabaların egzozlarından çıkan dumanlar, bacalardan havaya karışan yakıt dumanları da zehirli maddelerle dolu. Sadece dışarısı mı? Evde de zehirli maddelerle çevrilmiş durumdayız. Evlerde kullandığımız böcek öldürücü ilaçlar, temizlik maddeleri vücudumuzu zehirleyen maddelerden sadece ikisi. (Sonuç)Bu yüzden sağlıklı kalabilmek için yaşamımıza, yiyip içtiklerimize dikkat etmeli, sağlığımızın kıymetini bilmeliyiz.

 

PARAGRAFIN ANA DÜŞÜNCESİ: 

* Ana düşünce, parçada yazarın okuyucuya vermek istediği mesajdır.

* Yazarın konuya bakış açısı, konuyu değerlendirişidir.

* Konuyu yazarın yorumlayışıdır.

* Konuyla ilgili düşüncesini kesin yargıyla belirtmesidir.

* Ana düşünceyi veren cümleler kesin bir yargı bildirir, açık ve anlaşılır bir anlam taşır.

* Ana düşünce, parçada sözü edilenleri en kapsamlı bir biçim-de bildirir.

* “Burada asıl anlatılmak istenen nedir?”, “Yazar bu parçayı hangi amaçla yazdı?”, “Bize ne demek istedi?” sorularının cevabı bize ana düşünceyi verir.

* Ana düşünce, değişik soru biçimleriyle karşımıza çıkar:

   “Bu paragrafın ana düşüncesi aşağıdakilerden hangisidir?”

   “Bu paragrafta anlatılmak istenen aşağıdakilerden hangisidir?”

   “Bu parçada aşağıdakilerden hangisi vurgulanmıştır?”  gibi sorular ana düşüncenin sorulduğu soru tiplerinden bazılarıdır.

 

 PARAGRAFIN YARDIMCI DÜŞÜNCESİ:

* Ana düşüncenin daha iyi açıklanmasını sağlayan, onu daha belirgin hale getiren, işlediği konunun sınırlarını çizen düşüncelere paragrafın yardımcı düşünceleri denir.

* Ana düşünceyi inandırıcı kılan yan düşüncelerdir.

* Ana düşünceyi türlü yönlerden destekler, örnekler, açıklar.

* Okur yan düşünceler yardımıyla ana düşünceye ulaşır.

* Yardımcı düşünceyle ilgili sorular çoğu zaman olumsuz biçimdedir:

  “Bu paragraftan aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?”

  “Bu paragrafta aşağıdakilerden hangisine değinilmemiştir?”

  “Bu parçadan aşağıdakilerden hangisine ulaşılamaz?” gibi sorular hep yardımcı düşünceleri sormaktadır.

 

PARAGRAFIN KONUSU: 

* Paragrafta üzerinde durulan, hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da duruma “konu” denir.

* Her paragrafta yazar bir şeylerden söz ederek okura mesaj ulaştırmak ister.

* Paragrafta hakkında söz söylenen düşünce, olay ya da durumlar konuyu verir.

* Bir paragrafı çözümlerken yapılacak ilk iş konuyu doğru olarak saptamaktır. Konusu bilinmeyen paragrafın anlaşılması güçtür.

* Konunun belirlenmesi ana düşüncenin belirlenmesi için ilk aşamadır.

* Her yazı bir konu üzerine konur.

* Konu, genellikle paragrafın ilk cümlesinde yer alır. Kimi zaman da ikinci cümlede yer alır.

* Paragrafta konu ile ilgili sorular değişik soru kökleriyle karşımıza çıkar. Bu soruların cevabı bize konuyu verir. Bunlar:

    “Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden söz edilmektedir?”

    “Bu parçanın konusu aşağıdakilerden hangisidir?”

    “Bu parçada aşağıdakilerden hangisinden yakınılmaktadır?”

 

PARAGRAFIN BAŞLIĞI:

* Başlık, konunun sınırlandırılıp, somutlaştırılmış halidir.

* Konuyu en iyi şekilde yansıtan veya özetleyen bir veya birkaç söz başlık olarak belirlenir.

* Başlıklar, dikkati çekici, ilgi uyandırıcı ya da şaşırtıcı olmalıdır.

* Bir paragrafın başlığı konu ve ana düşünceyle doğrudan ilgilidir.

* Başlık, konu ve ana düşüncenin bir çeşit özetidir. Başlık ana düşünceyle özellikle de konuyla ilgilidir.

* Başlık paragrafın tamamını kapsar.

 

PARAGRAFTA DÜŞÜNCEYİ GELİŞTİRME YOLLARI:

 

a) Tanımlama: Bir kavram, durum veya olgunun açıklanarak ne olduğunun ortaya konulması "tanımlama" kavramı ile ifade edilir. Tanımlama cümleleri "Bu nedir?" sorusuna cevap verir. Söz gelişi, "Şiir, duyguların dil ile etkili bir biçimde anlatıldığı yazı türüdür." cümlesi bize şiirin tanımını vermektedir. Tanımlar paragrafta açıklamaların yapılacağı bölümlerde kullanılır ve açıklama için gerekli temel bilgileri verir.

               

b)Karşılaştırma: Birden çok kavram, durum veya ögenin belli ölçütler kullanılarak birbiri karşısındaki benzerlik veya farklılıklarının belirlenmesidir. Paragraflarda herhangi bir durumun daha açık bir biçimde ortaya konabilmesi için çeşitli karşılaştırmalara gerek duyulabilir. Örneğin "Hikâye, romana göre daha kısadır." cümlesi iki edebî türü karşılaştıran bir cümledir.

               

c)Örneklendirme: Bir düşünce veya duygunun daha açık bir hâle getirilmesi için belli örneklerin sunulmasıdır. Örneklendirme cümleleri paragrafta anlatılanları somutlaştırmaya yardımcı olur. "Yazmak uygun kelimeleri gerekirse yıllarca beklemek demektir. Yahya Kemal'in bir dizesi için 'serin' kelimesini yirmi yıl sonra bulması gibi." cümlelerinde ikinci cümle birinci cümleyi örneklendirmektedir.

 

ç) Tanık Gösterme: Bir duygu veya düşüncenin daha etkili kılınması veya ikna edici olması için bir başkasının sözünün alıntılanmasıdır. Söz gelişi, "Denemeler kişisel yazılardır. Öyle ki ünlü deneme yazarımız Nurullah Ataç deneme için: 'Deneme benin ülkesidir.' der." cümlelerinde denemenin "kişisel" olduğu düşüncesini desteklemek için Nurullah Ataç'ın sözüne başvurulmuştur.

               

d)Benzetme: Bir kavram veya varlığı bir anlam ilişkisi kurarak başka kavram veya varlıklara benzetmektir. Benzetmelerde genellikle benzeyen ile benzetilen arasında ortak bir yön bulunur. "Yazarlık engin denizlerde kürek çekmeye benzer. Yol alabilmek için çok sabırlı olmalı ve denizin sesini iyi dinlemelisiniz. Bembeyaz bir sayfaya yazmaya başladığınızda da aynı bir denizci gibisinizdir." cümlelerinde anlatımı etkili kılmak için benzetmeye yer verilmiştir.

 

e) Sayısal Verilerden Yararlanma: Ele alınan konunun daha ikna edici bir şekilde sunulması için bazı araştırma sonuçlarının sayısal verilerini kullanmaktır. Örneğin "Türkiye'de okuma alışkanlığı ne yazık ki istenilen düzeyde değil. Son yıllarda yapılan bir araştırmaya göre ülkemiz, kitap okuma oranında 173 ülke arasında 86. sırada yer alıyor." cümlelerinde sayısal bir bilgi verilerek ilk cümledeki tez desteklenmiştir.

 

d)İlişki Kurma: Karşılaşılan, yaşanan bir durum veya olay ile daha önce yaşanmış ya da zaten toplumun haberdar olduğu bir başka durum arasında bağlantı kurmaktır. Düşünceyi geliştirmede benzer durumlar arasında kıyas yapılarak konunun daha iyi açıklanması amaçlanır. Anlatımı güçlendirmek ve anlatılan konuyu daha inandırıcı kılmak için bu yola başvurulur.

 

e)Somutlama: Somutlama, soyutun somutlaştırılması demektir. Somutlamalar, genellikle kişileştirmelerle ve benzetmelerle yapılır. "Felek önce yüzüme güldü sonra beni ağlattı." cümle­sinde felek (talih, baht) soyuttur. Bu soyutluk insana ait özellikler olan "yüze gülme" ve "ağlatma" yönleriyle insana benzetilmiştir. Dolayısıyla soyut olan "felek", "insan"a benzetilmekten kaynaklı kişileştirilmiştir, böylelikle de somutlanmıştır.

 

f) Duyulardan Yararlanma: Paragrafta anlatılanların duyularla ifade edilmesidir. Paragrafta beş duyudan herhangi birinin ya da birkaçının kullanılmasıdır. (görme, işitme, dokunma, tatma, koklama) Genellikle betimleme ve öyküleme paragraflarında kullanılır. “Seher yeli yüzümü okşuyordu. (Dokunma) Taze ot kokuları geliyordu. (Koklama)

 

ANLATIMIN TEMEL İLKELERİ

 

  1. Duruluk: Cümlede gereksiz kelime ya da ekin olmamasıdır.

Örnek: “Sanki onu bekliyor gibiydi.” cümlesinde altı çizili iki kelime aynı anlamdadır. O yüzden birini cümleden çıkarmalıyız.

“Türkçe dili birçok yerde konuşuluyor.” cümlesinde altı çizili yerlere dikkatle bakalım. Türkçe kelimesindeki –çe eki zaten kelimeye zaten dil anlamını katıyor. Cümleden ya eki ya da dil kelimesini çıkaracağız.

 

  1. Akıcılık: Metni rahat, zorlanmadan hızlı bir şekilde okuyorsak o metin akıcıdır. Uzun cümleler ve telaffuzu zor kelimeler metnin akıcı olmasını engeller.

Örnek: “ Akordeoncu Şemsi, şasisi bozuk yolda gitti” cümlesinde akordeoncu kelimesini telaffuzda zorlanırız.

 

  1. Yalınlık: Süslü ve sanatlı sözler metnin yalınlığını bozar.

Örnek: “ Yokluğun cehennemin öbür adıdır.”

 

  1. Açıklık: Bir cümlenin herkes tarafından aynı şekilde anlatılmasıdır.

 

Örnek: “Genç doktora baktı.” cümlesinde iki anlam vardır ve hangi anlamın kastedildiği belli değildir. Bu anlamlar şunlar:

“ Genç adam, doktora baktı.”

“ Adam, genç doktora baktı.”

 

Bugün 29 ziyaretçi (35 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol