EDEBİYAT ÇADIRI - 9 Türk Dili ve Edebiyatı Hikaye Ünitesi


HİKÂYE (ÖYKÜ)

Yaşanmış ya da yaşanması mümkün olan olayları, zaman, mekân ve kişi göstermek suretiyle ayrıntılara yer vermeden anlatan türdür.

Özellikleri

· Hikâye kişiler, yer, zaman ve olay örgüsü olmak üzere 4 ögeden oluşur.

· Olaylar gerçek ya da düş ürünü olabilir.

· Hikâyelerde kişi sayısı azdır. Kişiler her yönüyle ele alınmaz.

· Hikâyeler I. Tekil ya da III. Tekil şahısların ağzından anlatılabilir.

· Hikâyeler; serim, düğüm ve çözüm bölümlerinden meydana gelir.

· Hikâyelerin temel ögelerden birisi de insandır. Kişilerin yalnız bir özelliği üzerinde durulur ve ayrıntılara inilmez.

 

DÜNYA EDEBİYATINDA HİKÂYE:

Dünya edebiyatında Boccacio (Bokasyo) ‘nun Decameron (Dekameron) adlı eseri hikâye türünün ilk örneği kabul edilir. Dünya edebiyatında 19. Yüzyıldan sonra büyük hikâyeciler yetişir. Alphonse Daudet (Alfons Dode) Guy de Maupassant, Mark Twain, Anten Çehov gibi büyük hikâyeciler bunlara örnek gösterilebilir.

 

TÜRK EDEBİYATINDA HİKÂYE:

Türk edebiyatında hikâye geleneği çok eskiye dayanmaktadır. 14-15. yüzyılda yazıya geçirilen Dede Korkut Hikâyeleri en eski hikâyelerdendir. Batılı anlamda hikâyeler, edebiyatımıza Tanzimat edebiyatıyla birlikte girmiştir. Emin Nihat Bey’in ‘‘Müsameretname’’si ilk hikâye denemesi örneği olarak kabul edilir. Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayat adlı eseri ilk hikâye örneği olarak kabul edilir. Sami Paşazade Sezai’nin ‘’Küçük Şeyler ’’ adlı eseri Türk edebiyatında Batılı anlamda kısa hikâyeciliğin başlangıcı kabul edilmiştir. Türk hikâyeciliği Servet-i Fünun döneminde Halit Ziya ile ileri bir seviyeye ulaşmıştır. Milli edebiyat döneminde Ömer Seyfettin, Türk hikâyeciliğine yeni bir anlayış getirmiştir. Ömer Seyfettin, hikâyeciliği bir meslek haline getiren ilk yazar olmuştur. Bu dönemde Refik Halit Karay’ın yazdığı ‘‘Memleket Hikâyeleri’’ ve ‘‘Gurbet Hikâyeleri’’ Türk edebiyatında önemli yere sahip hikâyelerdir. Cumhuriyet Döneminde Sait Faik Abasıyanık ve Memduh Şevket Esendal hikâyelerini yeni e modern bir kurgu ile kaleme almışlardır. Orhan Kemal, Kemal Tahir, Aziz Nesin, Kemal Bilbaşar, Talip Apaydın, Necati Cumalı ve Halikarnas Balıkçısı(Cevat Şakir Kabaağaçlı) gibi sanatçılar bu türde eser vermiştir.

 

HİKÂYENİN UNSURLARI

 

1.OLAY:

· Herhangi bir ilgi nedeniyle bir arada bulunan ya da birbiriyle ilgilenmek zorunda kalan kişilerden en az ikisinin karşılıklı etkileşimine olay denir.

· Olay yaşanmıştır veya yaşanması mümkün niteliktedir.

· Olay; kişi, yer ve zaman kavramlarıyla bütünleşir.

· Hikâyelerde tek bir olay ele alınır.(Bazen yardımcı olaylar olabilir.)

 

Olay örgüsü:

· Eserdeki kahramanların kişiliği, düşüncesi gelişmesi ile ilgili ilişkilerin, çatışmaların, olayın belli bir karşıtlık çizgisi boyunca oluşan sistemine olay örgüsü denir.

· Olay örgüsü estetik kaygıyla düzenlenebilir. Olay örgüsünde amaç; olayları anlatmak değil, olayları belli bir amaç doğrultusunda belli bir düzene sokmaktır.

· Olay örgüsü serim (giriş), düğüm (gelişme) ve çözüm(sonuç) bölümleriyle planlı bir şekilde düzenlenir.

 

2. KİŞİ:

· Hikâyede olayları yaşayanlara, hikâye kahramanlarına kişi denir.

· Anlatımda geçen bütün kişi veya kahramanlara şahıs kadrosu denir.

· Hikâyede kişi sayısı azdır. Bu kişiler genellikle tip olarak karşımıza çıkar.

· Kişilerin bütün yönleri verilmez.

 

Tip:

· Belli bir sınıfı ya da insan eğilimini temsil eden kişiye tip denir.

· Tip, evrenseldir. Genel niteliklere sahiptir. Eserin başında özelliği neyse eserin sonunda da odur.

· Uşak, kaynana, bakkal tipleri buna örnek gösterilebilir.

 

Karakter:

Anlatmaya bağlı metinlerde toplumsal bir tabakayı değil de sadece kendini temsil eden kahramandır. Karakter, anlatı metinlerinde kendi İç dünyası, şahsiyeti, başkalarına benzemeyen yüzü ile görülür. Karakter başka kahramanlarla benzer/ ortak davranışlar gösterse de bunları dışa vuran duyguları, tepkileri, sözleri ile diğer kahramanlardan ayrılır.

Tip ile karakterin en önemli farkı temsil gücünde görülür; çünkü tip, toplumsal boyutu ile karşımıza çıkar ve ait olduğu sosyal durum, olay veya olgu onun üzerinden işlenir. Oysa karakter birey olarak ele alınır; çelişkileri, acıları, mutlulukları, çıkmazları sadece kendisine aittir ve kendisiyle sınırlandırılmıştır.

 

3.ZAMAN:

· Hikâyelerde olay ya da olayların yaşandığı sürece zaman denir.

· Hikâye kısa bir zaman diliminde gerçekleşir.

· Hikâyeler genellikle görülen geçmiş zamana (-dı) göre anlatılır.

· Zaman kimi yerde hızlanır, kimi yerde de yavaşlar. Kronolojik bir şekilde gidebileceği gibi gerilere de dönüş olabilir.

 

4. MEKÂN(YER):

· Hikâyede olayın geçtiği çevreye mekân(yer) denir.

· Ev, sokak, cadde, işyeri vb. yerler mekân olarak karşımıza çıkabilir.

· Hikâyede sınırlı bir çevre vardır.

· Çevre ayrıntılı bir şekilde verilmez.

 

HİKÂYEDE PLAN:

a. Serim: Hikâyenin giriş bölümüdür. Bu bölümde kişiler ve çevre tanıtılarak olaya giriş yapılır.

b. Düğüm: Hikâyenin bütün detaylarıyla anlatıldığı en geniş bölümdür. Çatışma bu bölümde ortaya çıkar. Okuyucunun merak duygusu uyandırılır.

c. Çözüm: Hikâyenin sonuç bölümüdür. Merak duygusu bir sonuca bağlanır.

 

DİL ve ANLATIM: Bir duyguyu, düşünceyi, bir konuyu sözlü veya yazılı olarak ifade etmeye anlatım denir. Anlatımda dil değişik işlevlerde kullanılır. Hikâyede, dil sanatsal işlevde kullanılır.

 

ANLATICI: Edebi metinlerde, okura olayı anlatan kişiye anlatıcı denir. 2 değişik anlatıcıdan söz edilebilir:

 

a)Birinci Kişili Anlatım:

· Olay, yazarın kendi başından geçmiş gibi anlatılır.

· Olaylar ‘‘ Biz, ben ’’ birinci kişi ağzından anlatılır.

· Bu anlatımda fiiller I. Şahsa göre çekimlenir.(Geldim, geldik vb.)

 

b) Üçüncü Kişili Anlatım:

· Olay, üçüncü bir kişinin başından geçmiş gibi anlatılır.

· Olaylar ‘‘ O, onlar ’’ üçüncü kişi ağzından aktarılır.

· Bu anlatımda fiiller III. Şahsa göre çekimlenir. (Geldi, geldiler vb.)

 

BAKIŞ AÇISI: Bir metnin bakış açısını bulabilmek için ‘‘Olan biten kimin gözünden ve kime göre anlatılıyor? ’’ sorusu sorulur. Anlatımda 3 farklı bakış açısı vardır:

 

1) Hâkim (İlahî, Tanrısal) Bakış Açışı:

· Hâkim bakış açısında anlatıcı kendisinden ‘‘ben‘’ diye bahsetmez. Hep üçüncü tekil kişi ‘‘o’’ yu kullanır.

· Anlatıcı, her zaman ve her yerdedir. Sanki tüm güçlere sahiptir.

· Anlatıcı özneldir.

· Kişilerin düşüncelerini, niyetlerini, geçmişlerini, geleceklerini iyi bilir.

 

 

ÖRNEK METİN

Şahin Efendi’ye hayatın ezeli kâbusu olan ‘‘Yeşil Gece’’ si hiçbir zaman bu kadar karanlık ve feci; insanlar bu kadar korkunç ve zalim görünmemişti. Görünmez bir el, göğsüne basmasa, soluğunu tıkamasa bu zalim kalabalığa tek başına isyan ederek haykıracak, kendini kuduz bir köpek gibi sopayla, taşla parçalatacak. Şahin Efendi, yine ömrünün hiçbir dakikasında bu kadar bedbinlik ve ümitsizlik duymamıştı. Kendini dünyanın bütün zevklerinden mahrum etmiş, hayatını bu halkı uyandırmaya, mutlu etmeye adamıştı. Zulüm ve haksızlıktan bu kadar zevk duyan insanları yola getirmeye çalışmak, çocukça bir hayal değil miydi? Şahin Efendi, bu vahşet sahnesi karşısında inancının da sarsılmaya başladığını, tükenmez bir karanlık içinde son dayanağını da kaybedeceğini anlıyor, çıldırıyordu. Reşat Nuri Güntekin(Yeşil Gece)

 

2) Kahraman Bakış Açısı:

· Anlatıcı sanki kahramanın kimliğine bürünmüş gibidir, kişinin yani kahramanın düşündüğü, hissettiği ve yaptığı şeyleri anlatır.

· Olay örgüsü, mekân ve kişiler eserin başkahramanlarından biri tarafından anlatılır.

· Birinci kişili anlatım kullanılır.

· Anlatıcını bilgisi sınırlıdır, anlatıcının bilgisi kahramanının bilgisi kadardır.

 

ÖRNEK METİN

“Yaşayamadığım çocukluğumun özlemi hâlâ içimde kıpırdaşır. Çocukluğumu hiç yaşayamadım. Hiçbir oyuncağım olmadı, ne otomobillerim ne leğendeki suda işleyen oyuncak vapurlar… Bilye oynayamadım, bitek zıpzıpım olmadı. Hiç uçurtma uçurtmadım. Hiç çember çevirmedim. Hiç salonum olmadı.

Annemle bir zengin evine bayram ziyaretine gitmiştik. Zengin çocuğunun bidolu, bidolu, biçok, biçok oyuncakları vardı. Raylar üstünde giden tirenine tirenine tirenine tireni tiren tir… dokunmak istedim. Elimi uzattım. Annem fısıldayarak payladı:

-Şışşt, bozarsın!

Çektim elimi…

 

3) Gözlemci Bakış Açısı:

· Anlatıcının bir kamera tarafsızlığıyla olup biteni ifade ettiği bakış açısıdır.

· Anlatıcı yorum yapmaktan kaçınır, nesneldir.

· Gözlemci anlatıcının olayların oluşması ve akışında belirleyici bir rolü yoktur. Anlatıcı arka planda yer alır.

· Üçüncü kişili anlatım kullanılır. (Geldi, yapmış, alacak vs.)

 

ÖRNEK METİN

Kapıdan girince sağ tarafta bir yük, onun biraz ötesinde yüksek bir konsol vardı. Konsolun üzerinde bir cam fanusun altına konulmuş eski usûl bir saat, kırmızı gaz bezleriyle örtülü, abajurlu iki petrol lambası, sarı yaldız t çerçeveli büyükçe bir ayna ve aynanın üst tarafında, duvarda, kılıflarıyla asılmış bir çift çakmaklı tabanca duruyordu. Karşıda, perdeleri tamamen inik olan pencerelerin önünde, bütün duvar boyunca uzanan, üzerine halı döşeli alçak bir sedir ve sedirin köşelerinde pazen yüzlü minderlerle yastıklar, yastıkların üzerinde ise fiyango yapılmış sırma işlemeli yağlıklar vardı. Sedirle kapı arasında, ayakucu kapıya doğru bir yatak duruyor; yatağın üzeri tamamen örten ve uçları biraz da yere uzanan yorganı hareketsiz iki insan vücudu kabartıyordu. Yatağın kenarında başlayıp odanın ortasına kadar yayılan ve orada ufak bir gölcük meydana getiren pıhtılaşmış kanlar bu odada birtakım hadiseler olduğunu söylüyordu.(Sebahattin Ali- Kuyucaklı Yusuf)

 

Hikâye Türleri

Hikâye, hayatın bütünü içinde fakat bir bölümü üzerine kurulmuş derinliği olan bir büyüteçtir. Bu büyüteç altında kimi zaman olay bir plan içinde, kişi, zaman, çevre bağlantısı içinde hikaye boyunca irdelenir. Kimi zaman da büyütecin altında incelenen olay değil, hayatın küçük bir kesiti, insan gerçeğinin kendisidir Bu da öykünün çeşitlerini oluşturur. Buna göre;

1) Olay (Klasik Vak'a) Hikâyesi: Bir olayı ele alarak, serim, düğüm, çözüm plânıyla anlatıp bir sonuca bağlayan öykülerdir. Kahramanlar ve çevrenin tasvirine yer verilir Bir fikir verilmeye çalışılır; okuyucuda merak ve heyecan uyandırılır. Bu tür, Fransız yazar Guy de Maupassant (Guy dö Mopasan) tarafından yaygınlaştırıldığı için "Mopasan Tarzı Hikâye" de denir

Bu tarzın bizdeki en önemli temsilcileri

  • Ömer Seyfettin,
  • Reşat Nuri Güntekin,
  • Refik Halit Karay,
  • Sabahattin Ali 
  • Orhan Kemal

 

2) Durum (Kesit) Hikâyesi: Bir olayı değil günlük yaşamın her hangi bir kesitini ele alıp anlatan öykülerdir Serim, düğüm, çözüm planına uyulmaz Belli bir sonucu da yoktur. Merak ve heyecandan çok duygu ve hayallere yer verilir; fikre önem verilmez, kişiler kendi doğal ortamlarında hissettirilir. Olayların ve durumların akışı okuyucunun hayal gücüne bırakılır.

Bu tarzın dünya edebiyatında ilk temsilcisi Rus yazar Anton Çehov olduğu için "Çehov Tarzı Hikâye" de denir.

Bizdeki en güçlü temsilcileri: Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal ve Tarık Buğra'dır.

 

Olay Hikâyesi ile Durum Hikâyesinin Farkları:

Olay hikâyesinde;

  • Temelde bir olayın anlatımına dayanır. Hikâyede olaya sahne olan mekân, olayın yansıtıcıları olan kişiler, olayın geçtiği zaman dilimi mutlaka vardır.
  • Olay, sonuçlandırılmış bir tarzda okuyucuya sunulur; serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak, genellikle mantık kurallarına uygun bir sıralama ile verilir. Serim bölümünde olayın bir problem veya çatışma olarak ortaya konulması söz konusudur. Düğüm bölümünde ortaya konan problem veya çatışma bir merak hâline dönüştürülür. Çözüm bölümünde ise bu merak giderilir.

Durum hikâyesinde ise

  • Kişilerin, varlıkların bazı durumları konu edilir.
  • Durum hikâyelerinde serim, düğüm ve çözüm gibi bir plana uyma kaygısı taşınmaz.
  • Bu tarz metinlerde dış dünyadan belirli bir kesit ele alınır ve bu kesit yazarın hayal dünyasıyla birleştirilerek okuyucuya yansıtılır.
  • Durum hikâyelerinde bazen hikâye kişisinin kendi kendisiyle veya doğa ile olan çatışması işlenir. Bu tarz metinler bir olay merkezinde gelişmez. Hikâyelerde olayların akışına göre sonuçlandırılması veya okuyucuya bir sonuç sunulması söz konusu değildir. Bu tutumla okura farklı bir çağrışım uyandırılması amaçlanmıştır.

 

HİKÂYEDE TEMA, KONU VE ÇATIŞMA

 

Konu: Hikâyede ele alınan, üzerinde durulan düşünce, durum veya sorun metnin konusunu oluşturur. Konu, somut bir durumu veya sorunu ifade eder.

 

Tema: Bir metindeki temel duygu veya kavram “tema” olarak adlandırılır. Temaları ifade eden kavramlar soyuttur. Örneğin yalnızlık, aşk, umut, yaşama sevinci gibi kavramlar bir hikâyede tema olarak işlenebilir. “Bir kişinin şehirde yaşadığı olaylar” gibi bir ifade ise bir metnin konusu olabilir. Dolayısıyla tema daha genel, konu ise daha sınırlandırılmış bir kavramı ifade eder.

 

Çatışma: Hikâyelerde, farklı düşüncelere, özelliklere sahip olmaktan veya hayat tarzından dolayı yaşanan anlaşmazlık durumları “çatışma” terimiyle ifade edilir. Edebî metinlerde çatışmalar genellikle birbirine zıt kavramlar, değerler çerçevesinde oluşur. Söz gelişi iyi ile kötü, yoksul ile zengin, idealist ile bir amacı olmayan kişiler, kendi özelliklerinden dolayı hikâyelerde karşı karşıya gelirler. Hikâyeler genellikle bu çatışmaların sergilenmesi ve sonuçlanmasını anlatır. Edebî metinlerde kişiler, kendileri, bir başkası veya doğa ile ilgili bir unsurla karşı karşıya gelerek çatışabilir.

 

Açık İleti Nedir?

İsminden de anlaşılacağı gibi anlamın açık olduğu, tartışmaya ve anlam karışıklığına yer vermeden tek bir yargıyı anlatan, anlatılmak istenenin direkt olarak beyan edildiği ifadelere “Açık ileti” denir. Açık iletileri herkesin aynı şekilde algılaması beklenir. Herkes için aynı şeyi ifade eden bu iletileri daha çok öğretici metinlerde görmekteyiz.

Açık İleti Örneği

Geldiği yollardan hızlı hızlı dönen Koca Ali, ruhunda demin dinlediği uyumu tekrarlıyordu. Bülbüller keskin keskin ötüyor, uzaktan mandıraların köpekleri havlıyorlardı. Sokakta hiç kimseye rast gelmedi.

 

Örtük İleti Nedir?

Anlamın kapalı olduğu, amacın daha güzel ve etkili söz söylemenin olduğu, söz sanatlarının ve deyimlerin çokça kullanıldığı süslü iletilere “Örtük ileti” denir. Tanımda da bahsedildiği gibi örtük iletilerde amaç sözü güzel bir şekilde ifade edebilmektir. Daha çok şiir gibi sanatsal metinlerde kullanılan örtük iletiler herkese farklı çağrışımlar ve anlamlar ifade etmektedir.

Örtük İleti Örneği

Altın kulelerden yine kuşlar
Tekrarını ömrün eder ilan.
Kuşlar mıdır onlar ki her akşam
Alemlerimizden sefer eyler?

 

Hikâyede Anlatım Biçimleri:

 

1. Öyküleyici Anlatım: Hikâyede anlatılan olayı mekân, zaman ve kişi kavramlarıyla ilişkilendirerek veren anlatım biçimine öyküleyici anlatım denir. Denilebilir ki yazar, olayı okuyuculara yaşatmayı ve onlarda bir gerçeklik duygusu uyandırmayı amaçlar. Öyküleyici anlatımda merkezde okuyucuya sunulan bir olay vardır. Olayın geçtiği yer, olayın akışını sağlayan zaman öğesi ve olayın içerisinde yer alan veya olayı gerçekleştiren kişiler vardır. Anlatılan her şey hareket halinde okuyucuya sunulur. Kişiler, varlıklar, hayatın akışı içerisinde yerini alır. Sait Faik’in hikâyesinden alınan aşağıdaki bölümde kişiler çevresinde gelişen olayların öykülendiği görülmektedir:

 

Öyküleyici Anlatıma Örnek:

Birdenbire, önümde bir adamla bir kadın gördüm. Kalpazankaya yolunu sordular. “Üstündesiniz,” dedim. Sanki yol hareket etti. Yürümediler. İki adımda benden uzaklaştılar.

Şimdi bir çiçek tarlasındaydım. Bana “hişt hişt” diyen mutlak bir kuştu. Vardır böyle kuşlar. “Cık cık” demezler de, “hişt hişt” derler. Kuştu, kuş.

Bir adam yer belliyordu. Belin demirine basıyor, kırmızıya çalan bir toprak altını, üste aktarıyordu.

“Merhaba hemşerim!” dedi.

 

2. Betimleyici Anlatım: Betimleyici anlatım biçimi, doğanın veya bir varlığın özelliklerini, duyularımız üzerinde uyandırdığı izlenimleri dile getirir. Dış dünyadaki varlıkların, nesnelerin belirgin özellikleri ve ayrıntılar göz önünde canlandırılır. Betimleyici anlatımın gerçekleşmesinde gözlem esastır. Yazarlar, bu anlatımla varlıkları, nesneleri veya doğayı birer tablo, resim veya fotoğraf gibi okuyucunun karşısına çıkarmaya çalışır. Hikâyeden alınan aşağıdaki bölümde sıfatlar aracılığıyla doğa ve çevrenin betimlendiği ve okurun gözünde canlandırıldığı görülmektedir:

 

Betimleyici Anlatıma Örnek:

Otların yeşil olması, denizin mavi olması, gökyüzünün bulutsuz olması, pekâlâ bir meseledir. Kim demiş mesele değildir, diye? Budalalık! Ya yağmur yağsaydı… Ya otların yeşili mor, ya denizin mavisi kırmızı olsaydı… Olsaydı o zaman mesele olurdu, işte.

Çikolata renginde bir yaprak, çağla bademi renkli bir keçi gördüm.

 

Hikâyede Anlatım Teknikleri

 

Anlatma Tekniği :Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser (romanda, hikayede vb.) arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır.

Örnek: "Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu." (R.N. Güntekin, Yaprak Dökümü)

Gösterme (Sahneleme) Tekniği: Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır.

Örnek: "Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti artık. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak:
__ Çünkü dedi. Küçük Ağa'nın siz oluşu.. yani.. nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor muyum bilmem... Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli.. ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu... Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor." (Tarık Buğra, Küçük Ağa)

Özetleme Tekniği: Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır.

Örnek: "Ali Rıza Bey, Babıâli yetiştirmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dahiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı.

Belki ölünceye kadar da orada kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul'dan soğutmuş, Suriye'de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu." (R.N. Güntekin, Yaprak Dökümü)

Geriye Dönüş Tekniği: Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır. Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından dolayı eserlerde şimdiki zaman ağır basar. Bu etkiyi azaltmak için bu teknik sıkça kullanılır. Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirkende kullanılabilir.

Geriye dönüş tekniğinde yazar karakterlerin yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar. Bunun yanı sıra karakterlerin romanın içerisinde bir şeyler hatırlamaları da bu anlatım tekniğiyle verilir. Bu anlatım tekniği romanın gerçekliğine önemli ölçüde etki etmesinin yanı sıra, olayların arka perdesiyle veya altyapısıyla ilgili bilgiler verdiği için gelecekte olabilecek olaylar veya kişilerin şu an ki konumlarıyla ilgi fikir sahibi olabiliyoruz. 

Örnek: "Yıldız dolu, berrak bir yaz gecesini hatırladılar. Ağustos ortasında, sıcak bir geceydi. Suyu çekilmiş derede çerçiyle bastırmışlardı. Çerçi korkmuş kaçmış, Dudu Abla korkmamıştı. Yattığı yerden kalkmamıştı bile. İlkin Pehlivan Ali işini bitirmişti, sonra Köse Hasan." (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)

Bilinç Akışı Tekniği: Bu teknikle karakterin iç dünyası hiç bir kaygı olmada okuyucuya aktarılır. Karakterin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle verilir.

Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir. Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh halini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla, bu olayların nedenleri arasındaki bağlantıları açıklayabiliyor. Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir. 

Aşağıdaki örnekte Yusuf köye dönerken Ali'nin ve Hasan'ın ailesine ne diyeceğini düşünmekle beraber kendisini tam bir vicdan muhasebesine çekmiştir. Bir şekilde kendini haklı çıkarmak istemiş ve arkadaşlarının ölümünden sorumlu olmadığına dair önce kendisini inandırmaya çalışmıştır. 

Örnek:

"Hasan?
Ali?
Evet ama onlar yoksa, geri dönülmez yollarda kaldılarsa suç onda mıydı? Kader, kısmet, taksirat! O öldürmemişti. Allah biliyordu içini, ölmelerini istememiş, aklından geçirmemişti. Köse Hasan'ın avradı, kızı, Pehlivan Ali'nin anası duyup gelecekler, soracaklardı. O öldürmemiş, ölmelerini istememişti ama, dinleyecekler miydi bakalım. Ağıt, figan, feryat... Köylü toplanacak, büyük büyük açılan gözleriyle soracaklardı ondan. Nerde Hasan? Ali nerde? Biliyordu diyeceğini, ezberlemişti amma, dinletebilecek miydi? Karı kancık kısmı lâf anlar mıydı? Ölü evine dönecekti evi. Gazocağını mazocağını çıkaramayacak, sırtlığı mırtlığı veremeyecekti karısına. Öfkeyle tükürdü yere." (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)

Montaj Tekniği: Bu teknikte başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine yazımıdır.

İç Monolog Tekniği
 (İç konuşma):  Karakterin duygularını ve düşüncelerini belirli bir mantık sırasıyla karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır. Burada karakter kendi kendine konuşur.

Bu teknikte karakterin kendi kendine konuşmalarına yer verilir. Bunun yanı sıra bu teknikle karakterin duygu ve düşüncelerini akıcı ve sade bir biçimde günlük konuşma diliyle öğreniyoruz. Bu teknik karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar. Çünkü bu teknikle karakter görünmek istediği kişi olarak değil gerçekten olduğu kişi halinde görülüyor. 

Aşağıdaki alıntıda Ali'nin Fatma ve Ömer Zorlu hakkındaki düşüncelerini net olarak anlıyoruz ancak bu yöntem kullanılmasaydı normal hikâyenin akışında biz ancak Ali'nin görünen yüzü hakkında bilgi edinebilecektik.

Örnek: "Pehlivan Ali'yi bir türlü uyku tutmuyordu. Sırtüstü uzanmıs cigara içiyor, karanlık kulübede cigarasının atesi kırmızı kırmızı yanıp sönüyordu: "Fatma gibi avrat var mı? Yusuf'un emmisinin avradı da ne ki? Vızırtı. Lâkin su amele çavusu olmamalı felekte... Ömer tövbe sevmiyor amele çavusunu. Benimle arası iyi. Besliği para günü vermezse vermesin. Feda olsun. İsterse yine veririm, yine isterse yine. Feda olsun.Fatma'nın eri. Fatma gibi avrada ben olsam yemez yediririm, giymez giydiririm. Lâkin ne avrat ya!" (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)

Diyalog Tekniği: Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir.

Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir. Karakterler arası çatışmaları veya karakterlerin birbirleri hakkında ki düşüncelerini bu teknik yardımıyla algılıyoruz. 

Aşağıdaki örnekte Ali ve Yusuf'un fabrika sahibi hemşehrileriyle ilgili düşüncelerini ve eğer istekleri yerine gelmezse gidip Laz Taşeron'la anlaşacaklarını çok açık bir biçimde anlayabiliyoruz. Zaten bu yöntemin en güzel özelliği karakterlerin sade konuşmaları sayesinde verilmek istenen mesaj kolaylıkla okuyucuya ulaşabiliyor.

Örnek:


" __ Bırakır mıyız isini?
__ Bırakırız tabii.
__ Gözünün yasına bakacak değiliz ya!
__ Niye bakalım? O bizimkine bakıyor mu?
__ Bakar mı?
__ Biz de onunkine bakmayız!
__ Ya bakarsa? dedi Ali.
__ Bakarsa... Irgatbaşıdan hakkımızı alırsa mı?
__ Alırsa?
Yusuf düşündü, aklına başka bir şey geldi:
__ O zaman da sen bana bırak, dedi.
__ Ne yapacaksın?
__ Bize daha iyi, daha paralı birer is ver deriz.
__ Temam, ben de bunu düşünüyordum. Verirse?
__ Bu mantar şapkalının verdiği yevmiyelerden fazla olursa...
__ Olursa?
Yusuf kurnazlıkla göz kırptı:
__ Buna gelir deriz ki, böyle böyle, hemşerimiz gündeliğimizi arttırdı, dörder veriyor deriz...
__ Bu, gelin ben beş vereceğim derse ya?
__ Kolay. O zaman da ağamıza gider, mantar şapkalı beser veriyor ne diyorsun deriz?
Tamamdı, şehirli mehirli, iste kıstırmışlardı şehirliyi" (Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde)

Leitmotiv: Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen söylem/ifade kalıplarıdır.

Leitmotiv edebiyatımızda sıkça kullanılan bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde tekrar edilir. Genellikle bu nesne gerçek hayatta fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yaptıkları şeyler bu nesneyle ilgili olur.

 

İSİM (AD)

Canlı cansız bütün varlıkları, kavramları,  hatta fiilleri de karşılayan, onları anmaya, tanımaya, birbirinden ayırmaya yarayan kelimelere isim (ad) denir: ağaç, su, deniz, Hasan, Anadolu, gidiş, dönüş vb.

 

İsimler çeşitli yönlerden sınıflara ayrılır.

 

A. VARLIKLARA VERİLİŞLERİNE GÖRE İSİMLER

 

İsimler ait oldukları varlığın veya kavramın eşi benzeri olup olmamasına göre ikiye ayrılır: Varlık veya kavram özelse (eşsiz, benzersiz) onun ismi de özel isim; cins ise (aynısından birden fazla) onun ismi de cins ismidir.

 

1. ÖZEL İSİM: Kâinatta tek olan, tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan kelimelere denir. Bütün özel isimler (özel ismi oluşturan her kelime ve onları niteleyen, tanıtan unvanlar) büyük harfle başlar. Büyük harfle başlamazsa cins ismi zannedilebilirler.

 

Yavuz, Hasan, Kayseri, Acıpayam, Akdeniz, Alanya, Ulu Cami, Sultan Selim, Hatice, Küçük Ağa, Türkçe, Türk Dil Kurumu...

 

Başlıca Özel İsimler Şunlardır:

1. İnsan isimleri: Ali, Meltem, Mehmet, Meral, Yasemin, Uğur, Barkın...

 

2. Kurum, kuruluş, müessese, makam, üniversite isimleri: Mamak Anadolu Lisesi, Yeşilay Derneği, Türk Dil Kurumu, Ege Üniversitesi, Kars Valiliği, Ankara İl Millî Eğitim Müdürlüğü...

 

3. Millet, kavim, din, mezhep isimleri:Türk, Türkler, Yunan, İngiliz, Çeçen, Ruslar...

Müslüman, Musevî, Hıristiyan...

İslâm, İslâmiyet, Musevîlik, Hıristiyanlık...

Hanefî, Hanefîlik, Şafiî, Alevî...

 

4. Dil isimleri: Türkçe, Farsça, Fransızca, Macarca, Fince, Tibetçe...

 

5. İl, İlçe, Semt, mahalle, cadde, bulvar, sokak  isimleri: Sivas, Ankara, İstanbul, Mamak, Yenişehir, Şirinevler, Dikimevi, Atatürk Bulvarı, İvedik Caddesi, Gönül Sokak...

 

6. Ülke ve bölge isimleri:

Türkiye, Afganistan, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti...

Batı Almanya, Batı Trakya, Güney Yemen, Doğu Avrupa, Doğu Anadolu Bölgesi, İç Anadolu (Bölgesi), Ege, Marmara...

 

7. Kıta isimleri: Avrasya, Asya, Avrupa, Afrika, Amerika, Antarktika, Arktika, Avustralya.

 

8. Deniz, okyanus, göl, akar su, boğaz, geçit isimleri:Akdeniz, Karadeniz, Manş Denizi, Büyük Okyanus, Atlas Okyanusu

Van Gölü, Hazar Denizi, Beyşehir Gölü, Kızılırmak, Yeşilırmak, Sakarya, Seyhan, Fırat, Nil, İstanbul Boğazı,Panama Geçidi, Süveyş Kanalı ...

 

9. Dağ, tepe, ova, yayla isimleri: Elmadağ, Uludağ, Ağrı Dağı, Everest Tepesi, Çukurova, Konya Ovası...

10. Gezegen ve yıldız adları: Merih, Mars, Jüpiter, Venüs, Küçükayı...

11. Dünya, güneş ve ay kelimeleri terim olarak (astronomi ve coğrafya terimi) kullanılıyorsa özel isim olduğu için büyük; diğer anlamlarında (gerçek, mecaz, yan, eş, deyim vb.) kullanılıyorsa cins ismi olduğu için küçük harfle başlar:

Ay'ın yakından çekilmiş fotoğrafları insanlığı pek şaşırtmıştı.

Yazın Güneş ışınları Dünya'ya dik olarak gelir.

Türkiye'nin birçok yerinde insanlar Güneş tutulmasını seyretti.

Sabahtan beri dünya kadar yer dolaştık.

Şair sevgilisinin yüzünü aya benzetir. (ayın kendisine değil, görünüşüne)

12. Kitap, gazete, mecmua, eser isimleri: Cumhuriyet (gazetesi), Milliyet (gazetesi), Varlık (dergisi),Türk Dili (dergisi), Virgül; Yaprak Dökümü, Semerkant; Resimli Türk Edebiyatı Tarihi, Türk Ansiklopedisi...

 

13. Hayvanlara takılan özel isimler: Tekir, Karabaş, Yumoş, Minnoş, Pamuk...

 

2. CİNS İSMİ: Aynı cinsten olan varlıkların ortak isimleridir. Dilin temel kavramları cins (tür) isimleridir.

 

taş, yol, ağaç, ırmak, kitap, dergi, yaprak, ev, çocuk, su, sıra, hayal, düşünce, sıla, özlem, taraf, ceza...

 

Başlıca Cins İsimleri

 

1. Vücudun bölümleri ve organ isimleri: baş, kol, el, ayak...

2. Akrabalık isimleri: ana, baba, kardeş, dayı, hala, teyze...

3. Araç, eşya isimleri: kaşık, makas, bardak, iplik, iğne...

4. Hayvan ve bitki isimleri: kedi, kartal, fındık, ceviz, kiraz...

5. Kavramlar: düşünce, hedef, zekâ, temenni...

6. İş, meslek; meslek sahibi simleri: öğretmenlik, öğretmen, avukat, işçi, memur, profesyonel, futbolcu...

7. Giyecek isimleri: ceket, ayakkabı, gömlek, eldiven...

8. Yiyecek isimleri: elma, yemek, ekmek, biber...

9. İçecek isimleri: su, meşrubat, gazoz...

10. Sayı isimleri: on, beş yüz, bir...

11. Renk isimleri: sarı, kıpkırmızı, mor...

12. Nitelik isimleri: büyük, kocaman, dairesel...

13. Zaman isimleri: ay, saat, dakika, yıl...

14. Soru Kelimeleri: ne, kim, hangi...

 

Bazı cins isimlerin özel isim olarak kullanıldığı görülür:

 

tırmık: bir ziraat aleti.

Tırmık: bir kedinin özel adı

ozan: şair

Ozan: erkek ismi

 

B. MADDELERİNE GÖRE(VARLIKLARIN OLUŞUNA GÖRE) İSİMLER

 

İsimler, karşıladıkları varlıkların beş duyu organından herhangi biriyle algılanıp algılanamamasına göre ikiye ayrılırlar.

 

1. Somut İsim: Beş duyudan herhangi biriyle algılayabildiğimiz, kavrayabildiğimiz varlık ve kavramların isimleridir. Yani somut varlıkları karşılayan isimlere somut isimler denir. Bu isimler, herkes tarafından görülen, bilinen, hissedilen, cismi olan, varlığı kişiden kişiye değişmeyen varlıkları karşılarlar.

 

su, toprak, ağaç, ses, televizyon, rüzgâr, sarı, mavi, duman, koku...

 

2. Soyut İsim: Beş duyudan herhangi biriyle algılanamayan, madde hâlinde bulunmayan ve zihnimizle kavradığımız veya var olduğuna (akla, ruha, sezgiye, inanca bağlı olarak) inandığımız varlıkların isimleridir.

sevinç, şüphe, tezat, Allah, cesaret, keder, korku, aşk, melek, ruh, şeytan...

 

C. VARLIKLARIN SAYILARINA GÖRE İSİMLER

 

1. Tekil isim:Tek varlığı belirten ve karşılayan, yapıca tekil olan (topluluk isimleri hariç) kelimelerdir. kendi, ben, çocuk, kalem, defter...

 

Not: Tür adı olan her kelime, o türden tek varlığı anlattığı gibi; biçimce çoğullanmadığı hâlde o türün tümünü ya da bir bölümünü de anlatabilir. Bu durumda da tekil sayılırlar.

 

İnsan, düşünen, konuşan bir varlıktır. (bütün insanlar)

Çiçek, susuzluktan kurumuş. (herhangi bir çiçek)

 

2. Çoğul isim:Yapısında, anlamında birden çok varlığı barındıran, çokluk eki almış isimlerdir. Cins isimlerinin çoğulu yapılır.

 

 onlar, evler, fikirler, merkezler, dünyalar, kuşlar, böcekler, kelebekler, arılar...

 

Not: Şekil yönüyle çoğul olmadığı, çokluk eki almadığı hâlde anlamca çoğul olan kelimeler vardır.

Seçmen, tercihini yarın ortaya koyacak.

Asker, sınırları bekliyor.

Genç yaşta saçı dökülmüş.

Bu cümlelerde seçmen, asker ve saç kelimeleri tekil oldukları hâlde anlamca çokluk bildirmektedirler. Bunlar, topluluk isimleri değildir.

 

Not: Bazı durumlarda özel isimlere de çoğul eki getirilir: Çokluk eki -lar/ler eklendiği kelimeye şu anlamları katar:

 

a) Aile anlamı katar; -gil ekinin yerine kullanılır, yapım eki görevinde olduğu için ayrılmadan yazılır.

 

Yarın Ahmetlere gideceğiz.

İzmir'e, amcamlara/dedemlere/teyzemlere gideceğiz.  (burada özel isme getirilmemiş.)

Aliler bize gelecekler.

 

b) Benzerleri anlamı katar:

Bu millet nice Fatihler, Kemaller yetiştirecektir.

Bu topraklarda ne Çaldıranlar, ne Ridaniyeler yaşandı.

 

c) Aynı ismi taşıyanları belirtir:

Sınıftaki Aliler ayağa kalksın.

Hüseyinlerin hepsi buraya gelsin.

 

d) Abartma anlamı katar: Çalışmak için ta Almanyalara gitti.

 

e) Topluluk, soy kavramı bildirir:Osmanlılar, Türkler, Yunanlar, Adanalılar, Konyalılar...

 

3. Topluluk İsmi: Yapıca tekil, ancak anlam bakımından çoğul olan; aynı türe dahil birden çok varlığı anlatan isimlerdir. Teklerden oluşan topluluğu, çokluğu bildiren kelimelere denir.

 

ordu, sürü, orman, sınıf, okul, millet...

 

Not: Topluluk isimleri de çokluk eki alabilir. Bu durumda aynı topluluktan birden fazla olduğu ifade edilmiş olur. Ordular, ormanlar, sürüler.

 

D. YAPILARINA GÖRE İSİMLER

 

İsimler kaç kelimeden oluştuklarına ve yapım eki alıp almadıklarına göre de sınıflandırılırlar.

 

1. Basit İsim: Herhangi bir yapım eki almamış, kök hâlindeki isimlere denir. Çekim eki almış hâlde kullanılabilirler. Türemiş ve birleşik kelimeler yaparken bunlara yapım ekleri getirilir.

İnsan, kelebek, gölge, yaprak(lar), kağıt(ta), kuş(u), çiçek(ler), dağ(dan), bir(de), ...

Basit isimlerimizin çoğu tek hecelidir, ama bütün basit isimler tek heceli zannedilmemeli.

 

Basit isimler, daha küçük ve anlamlı parçalara ayrılamazlar. Meselâ "kelebek kelimesini kel-ebek şeklinde ikiye ayırıp "kel" diye anlamlı bir kelime bulabiliriz gibi bir düşünce yanlıştır. Çünkü parça ile bütün arasında her zaman -az ya da çok- bir anlam ilgisi bulunmalıdır.

 

2. Türemiş isim: İsim veya fiil kök ve gövdeleriyle yansıma kelimelere bir yapım ekinin getirilmesiyle oluşturulmuş, şekil ve anlam olarak yeni isimlere denir.

 

İsimden türeyenler:

 

kömürlük, kitaplık, tuzluk, başlık, kulaklık, gecelik, gençlik, insanlık, Türklük, çocukluk, hanımlık, kardeşlik, Müslümanlık, kulluk, erkeklik, bilgelik, bayramlık, kışlık, akşamlık, gömleklik, iyilik, güzellik, küçüklük, öğretmenlik, doktorluk, veterinerlik, eczacılık, arıcılık, demircilik, kılavuzluk, rehberlik...

Yansımalardan türeyenler:

 

çıtır-tı, cızır-tı, şakır-tı, şıkır-tı, homur-tu, gıcır-tı, patır-tı

 

Fiilden türeyenler:

 

gel-mek, oku-mak, ye-mek, iç-mek, çalış-mak...

yemek, çakmak, ekmek, ilmek, kaymak,

başlama, okuma, yazma, nakletme, hasta olma, danışma, sevme, inanma...

 

3. Birleşik İsim: Birleşik isimler, birden fazla kelimenin bir araya gelip yeni bir varlığı veya kavramı karşılayacak şekilde kalıplaşarak oluşturdukları, anlam ve şekil bakımından yeni isimlerdir.

 

Birleşik ismi oluşturan kelimeler arasına herhangi bir ek veya kelime giremez; girerse bu kelime grubu birleşik isim olmaktan çıkar, belirtili isim tamlaması veya başka bir kelime grubu olur.

 

Bu isimler anlam bakımından tam bir kalıplaşmaya uğradıkları için tek bir kelime olarak kabul edilir ve bu şekilde kullanılırlar.

 

Türkçede üç yolla birleşik isim yapılır:

Anlam kayması yoluyla

Ses kaynaşması yoluyla

Kelime sınıfı kayması yoluyla

 

a. Anlam kayması yoluyla:

 

Birincisi: Birleşik ismi oluşturan kelimelerin tamamı (genellikle iki kelimeden oluşurlar) anlam kaybına uğrar.

 

Hanımeli, aslanağzı, katırtırnağı, devetabanı, suçiçeği, demirbaş, denizaltı, kuşpalazı...

İkincisi: Kelimelerden sadece birincisi anlam kaybına uğrar:

Adamotu, yayın balığı, ince hastalık...

Akçaağaç, akçakavak, akciğer, karabiber, alageyik...

Başbakan, başyazar, başhekim...

Üçüncüsü: İkinci kelime anlamını kaybeder:

 

Karatavuk, yer elması, karafatma...

 

b. Ses kaynaşması yoluyla: cumartesi, pazartesi, kahvaltı, çörotu, peki...

 

c. Kelime sınıfı kayması yoluyla:

 

kaptıkaçtı, külbastı, mirasyedi, dedikodu, hünkârbeğendi, albastı, gecekondu...

örtbas, sıkboğaz, alaşağı, ateşkes, kapkaççı...

giderayak, bilirkişi, vatansever, hacıyatmaz, cankurtaran...

elverişli, rasgele, albeni, çalçene...

 

Buraya kadar yapılan tasnife göre her kelimenin birden fazla özelliği vardır:

Varlıklara verilişine göre: özel isim, cins ismi

Maddelerine göre : soyut, somut

Varlıkların sayılarına göre : tekil isim, çoğul isim, topluluk ismi

Yapılarına göre: basit, türemiş, birleşik

 

Örnekler:

 

el: cins ismi; somut, tekil, basit isim

düşünce: cins ismi; soyut, tekil, türemiş isim

kitaplıklar: cins ismi; somut, çoğul, türemiş isim

ayakkabı: cins ismi; somut, tekil, birleşik isim

ordu: cins ismi; somut, topluluk ismi, basit isim

Ankara: özel isim; somut, tekil, basit isim

Çanakkale: özel isim; somut, tekil, birleşik isim.

 

İSİMLERDE KÜÇÜLTME

 

Bir varlığın, bir ismin küçüklüğü genel olarak, başına getirilen "küçük, mini, ufak" gibi sıfatlarla ifade edilir:Küçük köy, ufak el, mini kasa...

 

 Bazen bu sıfatların yerini "Cİk, -Ceğİz" ekleri tutar. Bu ekler isimlere küçültme anlamı katar.

küçük tepe > tepecik

küçük çocuk > çocukcağız

 

Not: Bu ekler her zaman küçültme anlamı katmayabilir; acıma ve sevgi; zavallılık ve küçümseme anlamları da katabilir:

 

Serçecik daldan dala atlıyor. (acıma)

Adamcağız korka korka ayağa kalkar.  (acıma)

Bebeciğimi çok özledim, diyordu. (sevgi)

küçük insan > insancık (zavallılık)

zavallı kelimeler > zavallı kelimecikler (küçümseme)

 

"k" sesi ile biten sıfatlara -Cİk eki getirildiğinde sıfatın sonundaki "k" düşer:

küçük > küçücük

ufak > ufacık

alçak > alçacık

minik > minicik

 

"-cE, -İmsİ, -İmtrak" ekleri de küçültme anlamı katar:

küçük > küçükçe 

büyük > büyükçe

iri > irice   

yeşil > yeşilimsi

sarı > sarımtırak

 

İSMİN HÂLLERİ:

 

İsimleri isimlere, fiillere, edatlara bağlayan, diğer kelimelerle ilişki kurarak isimlerin cümlede görev kazanmasını sağlayan eklere isim hâl ekleri denir. İsimlerin bu ekleri alarak yüklendikleri görevlere ismin hâlleri denir.

 

1. Yalın  Hâl: Eki yoktur. İsimlerin hiçbir hâl eki almamış hâlleridir. Çoğul, iyelik ve bildirme eki almış olabilir. Bu durumda da yalın hâlde sayılırlar.

ev, okul, yol, çocuk, fikir, baba(sı), defter(ler), çalışkan(dır)...

 

Yapım ekleri de ismin yalın durumunu değiştirmez:

kalemlik, bilgili, susuz, meslektaş...

 

Birleşik isimler de hâl eki almamışlarsa yalındırlar:

dershane, tanksavar, gecekondu, bilirkişi...

 

2. Belirtme (Yükleme) Hâli: ı, -i, -u, -ü eklerini alan isimler bu duruma girer. Bu isimler genellikle belirtili nesne olur.

Defteri, okulu...  Ali kitabı aldı. (Belirtili  nesne)

ev-i gördüm, kapı-y-ı açtım, okul-u boyadılar, gül-ü koparmayın...

 

Not: Türkçe'de üçt çeşit -i (-ı, -u, -ü) eki vardır. Bunları birbirine karıştırmamalıyız.

 

Köyü güzelmiş (iyelik eki)

Köyü gezdiler (hal eki)

Ört-ü, diz-i (fiilden isim yapma eki)

 

3. Yönelme Hâli: "-E" ekiyle yapılır. Yüklemin yöneldiği yeri, nesneyi ya da kavramı gösterir.

Yönelme hâlinde, ismin belirttiği kavrama yöneliş, dönme, yaklaşma, ulaşma söz konusudur. Yönelme hâlindeki kelimeler cümlede dolaylı tümleç ve yüklem olabilir. Dolaylı tümleç, yükleme sorulan "neye, kime, nereye" sorularının cevabıdır. Sinema-y-a git, ev-e dön...

 

4. Bulunma Hâli: "-de" ekiyle yapılır. Eylemin yapıldığı yeri, nesneyi ya da soyut kavramı bildirir. Genellikle "kimde, nede, nerede" sorularına cevap vererek dolaylı tümleç olur.

 

Babamda hiç para yoktu. (Kimde)

ev-de oturma, okul-da öğren, yurt-ta kaldı, devlet-te bulunuyor...

 

5. Ayrılma (Uzaklaşma, Çıkma) Hâli: "-den" ekiyle yapılır. Eklendiği kelimeyi dolaylı tümleç yapar; "çıkma, ayrılma, uzaklaşma" bildirir. İsmin ayrılma hâli, yani dolaylı tümleç, yükleme sorulan "nereden, kimden, neden" sorularının cevabıdır. okul-dan çıktı, ev-den ayrıldı, yurt-tan geliyor, devlet-ten istedi...

 

-den ekini alan isimler  bazen zarf tümleci olur.

 

Sıkıntıdan her tarafı sivilce doldu. (Zarf tümleci)

-den eki, bazen yapım eki olarak kullanılır. Bu durumda ya sıfat ya da zarf görevi üstlenir.

 

Candan dost, toptan satış, içten davranış...

-den eki bazen belirtili isim tamlamalarındaki tamlayan eki -ın, -in, -un, -ün 'ün yerini tutabilir.

 

Çocukların biri ....Çocuklardan biri.

-den ekini alan kelimelerle ikilemeler yapılabilir.

 

Derinden derine sesler geliyor.

-den ekini alan kelimelerle üstünlük anlamı taşıyan sıfat öbekleri oluşturulabilir.

 

Gülden kırmızı yanak, Pamuktan beyaz eller...

 

6. Eşitlik Hâli: "-Ce" ekiyle yapılır. Bu hâldeki kelimeler cümlede zarf tümleci ve yüklem olarak kullanılır.

 

Onun davranışları çok zaman delicedir.

Bu okulda yıllarca çalıştım dedi.

O gün sizi saatlerce bekledik.

Bu kararı sınıfça aldık.

Bugün milletçe sevinçliyiz.

 

7. Vasıta Hâli: "ile" edatı kullanılarak yapılır. "i" düşürülerek kullanılır. Bu hâldeki kelimeler cümlede zarf tümleci, edat tümleci ve yüklem olarak kullanılır.

 

Mor bulutlarla açık türbene çatsam da tavan. (edat tüml.)

İşi kolaylıkla başardı.

Ayağına gelen topa hızla vurdu.

Babasını sevinçle karşıladı.

O artık bizimledir.

Öğrencileriyle geziye gitmişti.

Arabasıyla evimize kadar getirdi.

İğneyle kuyu kazıyorsun.

Rüzgârın etkisiyle dallar sallandı.

Sonbaharın gelmesiyle soğuklar artmıştı.

Zilin sesiyle yarışma bitti.

 

8. İlgi Hâli (Tamlayan Hâli): "-(n)İn", "-den" ekleriyle yapılır ya da yalın hâldedir.

Kitabın yaprağı yırtılmış.

Ceket düğmesi

Öğrencilerden biri

 

İSİM TAMLAMALARI

 

İki veya daha fazla ismin, yeni bir anlam meydana getirecek şekilde birlikte kullanılmasıyla oluşan söz gruplarına isim tamlaması denir.  Ad takımı şeklinde de söylenebilir.

 

İsim tamlamalarında ilk isme tamlayan; ikinci isme tamlanan denir. Bu kural iki isimden oluşan tamlamalar için geçerlidir. İkiden fazla isimden oluşan tamlamalarda genellikle son isim tamlanan diğerleri tamlayan olur. Fakat bu kurala uymayanlar da vardır.

1-BELİRTİLİ İSİM TAMLAMASI

 

Tamlayan -ın, -in, -un, -ün , tamlanan -ı, -i, -u, -ü eklerinden birini alır. Tamlayan sesli harfle biterse -n kaynaştırma harfi; tamlanan sesli harfle biterse -s kaynaştırma harfi kullanılır. Bahçe-n-in kapı-s-ı

 

NOT :* "Su" ve "ne" kelimeleri bu kurala uymaz. Örnek: Su-y-un tad-ı, ne-y-in tad-ı.

 

Zamirler tamlayan veya tamlanan olabilir. Örnek: Bizim evimiz. Çocukların birkaçı...

Tamlanan isim sayı veya belirsizlik bildiren bir kelime olursa, tamlayan eki -ın, -in, -un, -ün yerine-den, -dan eki gelebilir. (Adamların ikisi....Adamlardan ikisi)

Bazı belirtili isim tamlamaları, sıfat tamlamasının ters çevrilmesiyle oluşur. (Taze balık...Balığın tazesi)

Bazı b.isim tamlamalarında tamlayan ve tamlanan yer değiştirir. (Çok verimlidir ovası Konya'nın...) (Konya'nın ovası...)

 

2-BELİRTİSİZ İSİM TAMLAMASI

 

* Tamlayan, tamlama eklerini almaz. Tamlanan -ı, -i, -u, -ü eklerini alır.

 

Bahçe kapısı, gönül dostu...

* Tamlayan somut veya soyut isim olabilir:

 

Kitap kabı, duygu yoğunluğu

* Tamlanan somut, soyut isim veya isimleşmiş olabilir:

 

Masa örtüsü, gurbet düşüncesi, dünya güzeli.(İsimleşmiş sıfat)

* Tamlayan çoğul eki alabilir:

 

Öğretmenler odası...

* "Kendi" kelimesi, belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan olabilir. Bunun dışındaki zamirler belirtisiz isim tamlamalarında tamlayan ve tamlanan olmaz.: Kendi evi...

 

* İsim-fiiller tamlanan olabilir:

 

Gece yürüyüşü...

* Bazı belirtisiz is.tamlamaları kendisinden sonra gelen ismi niteler ve sıfat görevi kazanabilir:

 

Deniz mavisi gömlek....

Bazı belirtisiz isim tamlamalarında tamlama eki günlük konuşmada düşebilir:

 

Hatay sokağı...Hatay sokak.

Bu durumun yazıda gösterilmesi yanlıştır. (Lokanta Bahar) veya (Bahar Lokanta) yanlıştır. Doğrusu (Bahar Lokantası) şeklinde olacaktır.

 

* Bu tamlamalarda mecazlı anlatım görülebilir: Laf salatası, ömür törpüsü...

 

* Bazı belirtisiz isim tamlamaları kalıplaşarak birleşik kelime olmuştur: Kuşadası, hanımeli..

 

* Bazı belirtisiz isim tamlamalarının başına bir sıfat gelebilir: Kırmızı kadın ceketi...

 

* Bazen belirtisiz isim tamlamalarında sıfatın başa gelmesi dil yanlışlığına yol açar: Devlet Eski Bakanı (Doğru)... Eski Devlet Bakanı (Yanlış)

 

3. ZİNCİRLEME İSİM TAMLAMASI

 

    En azından üç isimden oluşan tamlamalara denir.

 

Dedemin dedesinin dedesi,

Ayşe'nin kardeşinin okul çantası.

 

5. KARMA TAMLAMA

 

Zincirleme tamlamayı oluşturan kelimelerden en az biri sıfat görevinde kullanılıyorsa böyle tamlamalara karma tamlama denir. Karma tamlamalar, isim tamlamalarının tamlayanı ile tamlananı arasına bir sıfat girmesiyle oluşabildiği gibi, iki sıfat tamlamasının birleşmesiyle de oluşabilir.

 

Babamın eski ceketi

Güzel Türkiye'nin güzel çayı

 

SUNUM

Bilgileri yenileyen, pekiştiren, hatırlatan, önemli noktaları öne çıkaran sözlü anlatıma “sunum” adı verilmektedir.

 

“Sunum”un tanımını şu şekilde sıralayarak genişletebiliriz:

*Sunum, bir çalışma sonucunu açıklayabilen

*Laboratuvar çalışmalarını sunabilen

*Anket sonuçlarını içerebilen

*Önemli olay ve olguları dile getirebilen

*Bilgileri yenileyebilen

*Önemli bilgileri öne çıkarabilen bir konuşma türüdür.

 

“Sunum”un amaçlarını ise şöyle sıralayabiliriz:

*Teknolojik materyallerden yararlanılarak bilginin zihinde kalıcılığını artırmak

*Sunum yapılan kişileri bilgilendirmek

*Sunum yapılan kişilere ele alınan konuyu öğretmek

*Sunum yapılan kitleyi harekete geçirmek

*Sunum yapılan kişileri güdülemek

*Sunum yapılan kişileri inandırmak

*Sunum yapılan kişileri sunum aracılığıyla teşvik etmek

 

Sunumda kullanılacak bazı araçlar:

Bilgisayar, CD, Slayt makinesi, Projeksiyon cihazı, Tepegöz, Mikrofon, Hoparlör.

Sıralanan bu teknolojik araçlar artırılabilir. Sunumun araçları içinde slaytların ayrı bir yeri vardır. Çünkü slayt ile görülenlerin akılda tutulabilme oranı artmaktadır.

 

İyi bir slaytın hazırlanmasında şu özelliklere dikkat edilmeli:

*İlk slaytlarda “İçindekiler” başlığı ile sunumda izlenecek sıra belirlenmeli

*Slaytlar numaralandırılmalı

*Hem slayt sayfa numarası hem de toplam sayfa numarası yan yana belirlenmeli

*Modası geçmiş ögeler ve animasyonlara yer verilmemeli

*Çok hareketli animasyonlardan kaçınılmalı

*Gerek olmadıkça büyük harf kullanılmamalı

*Anahtar sözcükler kullanılmalı

*Slaytlarda 6-10 satır arası yazı kullanılmalı

*Renkler, uygun olduğu kod içinde anlamlı kullanılıp dört rengin

dışına çıkılmamalı

*Boş alanlar anlamlı düzenlenmeli

*Uzun cümlelerden kaçınılmalı, maddelemeye gidilmeli

*Yoğun bilgi veya sayı içeren tablo, şema vb. ögeler kullanılmamalı

*Sunum yapılan kitleye uygun resim ve şekiller seçilmeli

*Ses veya müzik seçeneğinde aşırıya kaçılmamalı

*Yazı karakterleri için çok küçük font kullanılmamalıdır.

 

Sunumdan Önce Yapılması Gerekenler

*Sunumun belli bir süre içinde yapılacağı unutulmamalı

*Sunumun yapılacağı yer önceden görülmeli

*Birkaç izleyiciyle prova yapılmalı

*Süreye uygun bir planlama yapılmalı

*Konuşma metni küçük kartlara yazılmalı

*Sunumda kullanılacak teknik donanım kontrol edilmeli

*Sunum yapılacağı konu ile ilgili çalışmalar yapılıp konuya iyi hazırlanmalı

*Kılık kıyafet temiz, derli toplu ve ciddi olmalı

*Sunumun yapılacağı kitlenin bilgi ve ilgi düzeyine göre hazırlık yapılmalı

*Sunumu yapan kişi sakin ve kendinden emin olmalıdır.

 

Sunum Sırasında Yapılması ve Yapılmaması Gerekenler

*Sunumda sunum yapan kişinin performansını etkileyen en önemli faktör kaygı olduğundan kaygı, sunumun her aşamasında kontrol altında tutulmalıdır.

*Sunumu yapacak kişi, sunuma “Hoş geldiniz!” diyerek başlamalı ve devamında kendini tanıtmalıdır.

*Sunumun ilk dakikalarında çok hızlı konuşulmamalı, izleyicilerin güvenini kazanacak bir biçimde sakin ve kendinden emin bir üslup benimsenmelidir.

*Sunum yapan kişinin, dinleyicilerin hepsine sesini duyurabilmesi için dikkatli olması, vurgu ve tonlamaya dikkat etmesi gerekir.

*Sunum yapan kişinin abartılı bir söyleyişten uzak durması; duru, düzgün ve yalın bir dil kullanması gerekir.

*Sunum yapan kişi, sunum sırasında ayakta durmalı, derli toplu bir görünüm sergileyerek ciddiyetini korumalıdır.

*Sunum yapan kişi, sırtını izleyicilere dönmemelidir.

*Sunum yapan kişi, jest ve mimiklerini konuya uygun ve izleyiciyi rahatsız etmeyecek bir biçimde kullanmalıdır.

*Sunum yapan kişi, tüm izleyicilere fiziki olarak aynı mesafede durabilmelidir.

*Sunum yapan kişi, rahat hareket edebilmeli, bir noktada durmamalı, istediğinde ekrana rahatça yönelebilmelidir.

*Sunum yapan kişi, izleyicilerin slaytlardaki bilgileri okuduklarını

unutmamalı, bilgileri kavramaları için izleyicilere kısa süreler tanımalıdır.

*Sunumun bir iletişim olduğu her fırsatta göz önünde bulundurulmalı, izleyicinin dikkati canlı tutulmaya çalışılmalıdır.

*Sunum yapan kişinin elindeki kartlara sürekli bakması izleyicinin dikkatini dağıtacağından kartlar elde hazır tutulmalı, gerekmedikçe kartlara bakılmamalıdır. Aksi takdirde bu durum sunumun sıkıcı olmasına neden olabilir.

*Sunum yapan kişinin, yaptığı konuşma ile slaytların eş zamanlı olmasına dikkat etmesi gerekir.

*Sunum yapan kişi, dikkatin dağıldığını hissettiğinde ses tonunu alçaltıp yükselterek dikkat çekmeye çalışmalıdır.

 

Sunum Sonunda Yapılması Gerekenler

*Sunumda anlatılanlar sunumun amacına ulaşabilmesi için bir ana düşünce etrafında özetlenmelidir.

*Dinleyicilere sunum sonunda teşekkür edilmeli, dinledikleri konu ile ilgili soru sorabilecekleri kendilerine söylenmelidir.

*Düşünceyi değiştirme amacı taşıyan bir sunumdan sonra izleyicileri harekete geçirebilecek çağrılar yapılabilir.

*Sorulan sorulara dinleyiciyle tartışmaya girmeden doyurucu cevaplar verilmeli, konu dışında bir soruyla karşılaşıldığında soruyu soran izleyiciler kibarca uyarılmalıdır.

 

*Sunumu yapan kişi, sunumun bittiğini belirttikten sonra dinleyicilerin soru sorabileceğini hesaba katarak salonu en son terk etmelidir.

Bugün 39 ziyaretçi (47 klik) kişi burdaydı!

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol